17 Nisan 2008 Perşembe

Şile tatil yerleri


Her iki köprüyü kullanarak Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçenlerle, zaten Anadolu yakasında oturup tüm aileyi aracına dolduranlar, otobüsler, motosikletliler tek sıra günün erken saatlerinden itibaren Şile'nin yolunu tutuyorlar. Güzergâh sonunda sadece Şile yok tabii. Kimi daha Şile'ye gelmeden keşfettiği koylara, Riva'ya kaçamaklar yaparken, birçoğu rotayı yolun devamında yer alan diğer nefes borularına çeviriyor. Kabakoz, Ağva ve diğerleri sıcaktan bunalan, stresten yorulan bedenlere doping kaynağı oluyor.


Şile denince ilk akla gelenler Şile Deniz Feneri, Şile Bezi, Şile Kalesi, Akşam güneşi, Ağlayan Kaya Mağaralarıdır ama şimdi geçin bunları bir kalem. İlgi, özlem, her şey Şilenin alabildiğine uzanan parlak kumsalına, sığ denizine.Daha Şile'ye girmeden sola ayrılan yol başında gişeler ve görevliler "hoş geldiniz efendim"lerle karşılıyor sizi, giriş ücreti olarak 12 milyon liranızı alıp, otoparklı plaj sahasına buyur ediyorlar. İlk kez geliyorsanız Tanrım bu ne kalabalık? Yoksa burası Cin Halk Cumhuriyeti mi? Demenize neden olacak bir panorama sizi kökten sarsıyor. Ne var ki bu kalabalıktan hiç ama hiç kimse rahatsız görünmüyor her araç sahibi bir araçlık yer bulduğu anda mıntıkaya yerleşiyor. Bu kâh denize uzak bir nokta veya otoparkın ta gerilerinde bir yer olabiliyor. Süratle yayılıp, beraberlerinde getirilenler piknik sofrası hazırlanıyor. Mangallar yakılıyor, ateşi yelleyenler, kanatları ızgaraya dizenler, yoldan alınan ekmekler, çeşme başında yıkanmış domates, biberler, pet şişelerde sular göze ilk çarpanlar oluyor. Araçların yanı başında yanan mangallara, araçların üzerine konulan kamping tüp ocaklarda katılıyor, yemek sonrası devreye girecek olan semaverler çaylar demlenmeye başlıyor. Bagajlardan çıkarılan battaniyeler, çarşaflarla gölgelikler yapılıyor veya gerçek çadırlar kurulup yemek sonrası rehavet uykularına geçiliyor. Bu araçların bulunduğu kumsalın gerisindeki durum. Bir de kıyı bandı, yani kumsalda ki yaşam var. Güneşliklerle renk cümbüşünü andıran Şile kumsalı şemsiye denizi görünümü ile coşkulu görünümüne coşku katıyor. Aralara serpiştirilmiş şezlonglar da var. Kumu görmenin neredeyse imkânsızlaştığı plaj, deniz içinde yüzmekten ziyade diz boyu suda ayakta duranlarla ilginç bir hal alıyor. 10 metre aralıklarla dizilmiş cankurtaran kuleleri çevresinde 10 bini aşkın deniz sever, ızgara kokuları dumanları arasında tatillerini yapıyorlar. Aslında Şile'ye gelmek öyle çok kolay olmuyor. Sabırsız olduğu kadar sinyal verme alışkanlığı bulunmayan pazar sürücülerinin toplu seyri ile geçilmeye çalışılan yol tüm genişletme çalışmalarına rağmen hala gidişte ve akşam dönüşünde sorun yaratıyor. Doğrusu buya. Şile - İstanbul arası metro veya toplu taşıma ulaşımı daha şimdiden kaçınılmaz gibi görünüyor. Tatil severlerin tüm amaçları bir an evvel Şileye gidip akşam trafiğine kalmadan dönüşe geçebilmek. Şile'nin plajı bu kadar değil, Şilenin her yeri plaj. Örneğin ben denize kumsaldan girmeyeceğim diyorsanız, Şile kayalıkları, Şile dalgakıranı, Şileye komşu diğer koylar hepsi sizi buyur ediyor. Özellikle Dalgakıran da güneşlenip Şile sahiline bakarak, denize girenler nispeten daha temiz bir suda kalabalıktan uzak ücretsiz bir deniz banyosu alabiliyorlar. Dalgakıranda yüzer restoran tekneler de var, ekonomik boyutta balık, midye tava, ekmek arası yiyecekler yapıyorlar, süper manzara, tekne serinliği ile yemekler yenebiliyor. Büfeler içecek ihtiyaçlarını karşılıyor. Limanın biri "Liman" diğeri "Artane" olmak üzere iki büyük balık restoranı da hizmet veriyor. Şileye ilgi böylesine büyük, böylesine kalabalık olunca talepleri karşılamak için adım başında yemek yiyecek bir yerler, seyir teraslı lokantalar kafeler bulunabiliyor. Şimdi biz merkeze gelmeden önce sahilden ayrılıyor. Gerek araçla gerekse yaya olarak geldiğimiz limandan yukarı tırmanıyor, Şile'nin cıvıl cıvıl çarşısına dalıyoruz. Sağlı sollu evler, aralarda eski olup restore edilerek makyajlanmış olanlar, dükkânlar, butikler, lokantalar, dondurmacı, pastane, emlak ofisleri çeşitleriyle dükkânlar devam ediyor. Dışardan baktığınızda albenisi pek belli olmayan lokanta ve kahvelerin içine girince anlıyorsunuz özelliklerini. Birçoğu iskeleler üzerine kurulu ahşap teraslı, balkonlu olup, yukarıdaki satırlarda cümlelerle çizmeye çalıştığım plaj tablosunu uzaklardan seyreden manzaraya, daha doğrusu göze sığmayan panoramaya sahip. Ne yediğiniz pek önemli olmasa da 3 tane çöpe dizili, yanında taratorlu midye tava, soğuk bir bira bile manzaranın keyfine varmanıza yetiyor. Gerisi size kalmış. İster balık, ister et, ister bir küçük şarap veya soğuk bir meşrubat, bir de patates tava. Çarşının butikleri yöreye has Şile bezi bluzlar, etekler, geceliklerin satıldığı yerler olunca yerli yabancı hanımların gözdesi oluveriyorlar. Şile bezi kumaş olarak Şileye yakın bir başka köy olan Kabakoz'da dokunuyor. Yıllardan beri Pazar Şile'de kurulduğu için köylüler dokudukları kumaşları Şile pazarına getiriyorlar. Kumaş da bu nedenle Kabakoz bezi değil Şile bezi olarak anılıyor. Şile bezine tekrar dönmek üzere ilçe merkezine olan yürüyüşümüze devam ediyoruz. Solumuzda belediye devamında Mısırlı Hadice Hanım Hazretleri 1287 tarihli suyu akmayan çeşmesi sonrasında, Şile bezi üzerine motif işleyen bir genç kız heykeli, tek sıra araç parkı dikkat çekiyor. Pazar kalabalığından payını almak isteyen birkaç köylü yöresel ürünleri açtıkları tezgâhlarda satmayı beklediği görülüyor. İlçe merkezi bir tarafında yeni yapılan kocaman bir cami, diğer tarafında İstanbul Şile arası yolcu taşıyan otobüslerin terminali. Kalkış saatini bekleyenler ve de omuz omuza vermiş lokantalar, dürümcüler, İskender, döner, lahmacun, pide, tavuk aklınıza gelen her şey var olduğu fast food lokantalar. Mecburi duraklardan sayılan bu dairesel meydan özellikle gençlerin büyük ilgisini çekiyor. Gezmeye, denize, güneşe daha çok zaman ayırmak isteyenler, motosikletçi gruplar kasklarını (başlıklarını) çıkardıkları gibi masalara yerleşiyor, hızlı servislerle kısa sürede yemek problemlerini en ekonomik koşullarda hallediyorlar. Çarşının olduğu gibi, meydanın da plaja çıkan inen yokuşları geçitleri bulunuyor. Sonuçta her yol meydana çıkıyor, her yol plaja iniyor.

Şile Bezi : Bu yıl 19 uncusu düzenlenen uluslar arası Şile Bezi Festivali 16-23 Temmuz tarihleri arasında yapılmış. Sevilen sanatçıların vermiş oldukları konserler, folklor oyunları, çeşitli etkinlikler bir yana genç kızların el emeği göz nuru dökerek işledikleri motiflerle hayat bulan bluzlar gerek festivalin gerekse Şile'ye gelen turistlerin en çok rağbet ettikleri hediyeliklerinin başında geliyor. Kabakozda dokunan bezler deniz suyunda yıkanıyor, biçimlenip tasarım uygulanıyor, sonrada sempatik motifler el nakışlı işleniyor.
İşlemede kullanılan motiflerin iplikleri çamaşır ipeği, katon iplik kullanılıyor. Bu iplikler 30 derece sıcak suda çamaşır makinesinde yıkansa bile beze boyama yapmıyor. Şile bezi ise terletmiyor bilhassa Şile bezi gecelikle uyuyan hanımlar huzurlu, vücut için sıhhatli ve rahat bir uyku uyuduklarını belirtiyorlar. Halk Eğitim Merkezi kursiyeri, dernek üyesi, işletmecilik yapan İlgin Akgün sipariş üzerine de çalışmalar yaptıklarını belirtiyor. Şile Bezi motiflerini yozlaşmadan en güzel şekilde itina ile bezlere işlediklerini anlatıyor. Özellikle Yoncalı Yıldız, Sevda Çiçeği, Çatlak Kahve, Yeminli Örnek, Kartopu, Eğrelti, İncili Sarma, Gazi Sofrası, Yasemin, Hanım Yanağı, Kabak Çiçeği gibi motifler genç kızların hünerli elleriyle buluz, elbise, geceliklerde hayat buluyor.

Şile Deniz Feneri : Şile'nin hemen hemen her yerinden görülebilen deniz feneri 08.Ağustos.1856 tarihinde hizmete girmiş. İstanbul Boğazının en kritik yerlerinden biri olan mevkide hizmet veren renkli taşlarla inşa edilmiş olan fener, Fransız fenerler idaresi tarafında yapılmış Türkiye'nin en büyük feneri olma özelliğine sahip. Denizden 60 metre yükseklikte olup 19 metre yüksekliğindeki fener kulesi cihazıyla beraber günümüzde orijinalliği ile korunmaktadır. Şehir cereyanı ile çalışıp ışığı 20 mil mesafeden görülebilen fener çevresinde ise günübirlik ziyaretçilerin dinlenme parkı olarak ziyaret ettikleri Kavala Parkı bulunuyor.



Tarihçesi : Şile ismi kekik olarak anılan aroması yüksek bir bitkiden almış. Halk arasında İstanbul kekiği olarak biliniyor (Origanum Heracleoticum). Şile M.Ö.7. yy la uzanan tarihinde Frig, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı uygarlıklarına ev sahipliği yapmış. Bölgeye ilk yerleşenlerin Bitinler olması bölgenin Bitinye olarak anılmasına neden olmuş. Türkler osmanlılar döneminde yerleşmeye başlamışlar. Yöre 500 yıl Osmanlı hükümdarlığında kalmış. 1918 Mondros antlaşması ile İngilizlere bırakılmışsa da Kurtuluş savaşı sonrası 1922 de Şile'de tekrar Türkler egemen olmuş. Cumhuriyetin ilanı ile beraber Belediye yapılmış. Tabiat ve kültür varlıklarının zenginliği, turistik potansiyelin kapasitesi günümüzde de Şile gözde tatil beldelerinden biri olma özelliğini sürdürüyor.

Şileye nasıl gidilir?
İstanbul-Şile arası 55 km lik asfalt yol. Güzergâh mide bulantısına neden olacak virajlardan arınmış. Eksiklerine rağmen birçok yeri otoyol kalitesine yakın denebilir.Bazı bölümlerde iyileştirme, yeni şerit ilavesi gibi nedenlerle yol çalışmaları yapılıyor. Otobüs yolculuğu için kişi başı 6,5 milyon ücret alınıyor hafta içi bir buçuk saatte Şile'den İstanbul'a gidilebiliyor. Pazar günü için yolculuk süresini kimse bilemiyor! Hafta içi her 20 dakikada bir otobüs kalkıyor. Pazar günleri saat 16.00 dan sonra her 5 dakikada bir otobüs seferleri yapılıyor. Akşam dönüşüne katılan Ağva yolcuları ile birleşen tatilciler güzergâh boyunca bazı bölümlerde beklemek zorunda kalıyorlar. Avrupa yakasından gelenler 1. veya2. Köprüyü geçtikten sonra Şile çıkışından saparak yön tabelaları doğrultusunda gelinebilir. Anadolu yakasından yola çıkanlar Bostancı- Erenköy tarafından 2. köprü yoluna girerek şile çıkışını kullanabilirler. Veya Altunizade Capitol Alış veriş Merkezinin önünden geçip, şile sapağına kadar dönerek yola devam etmeliler. Şile otobüslerinin kalkış noktası ise Üsküdar'da bulunuyor.
Şile, Yeşilçay Ağva, Üsküdar Otobüsçüler Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi :
Merkez Şile: 0(216) 712 20 70 - 712 20 71
Üsküdar 0(216) 334 11 24 - 391 13 47
Ümraniye 0(216) 328 36 34
Ağva 0(216) 721 83 39
Doğancılı 0(216) 737 40

Şile'de ne yenir?
Şile çarşısı, plaj bölümü, ilçe merkezi, seyir terasları, liman çevresi ve konaklama tesislerinin zengin çeşitler sunan restoranları her keseye hitap edecek lezzetleri, zengin mönüleri ile hizmet veriyorlar.Liman restoranları, liman içi yüzer tekne lokantaları, seyir teraslı kafeler, kahveler, soluklanmak için seçim yapmakta zorlanacağınız cazibeye sahip yerler.

Şile, konaklamak isteyenler için otel, motel, pansiyon, kamp sahaları ile birçok alternatif sunuyor.

Hotel Değirmen : Otantik havası, 40 yılı aşkın deneyimi ile tercih edilen değirmen otel restoran ister konaklamalı ister günübirlik mola verebileceğiniz tesislerden biri. 150 yatak kapasiteli yıl boyu hizmet veren otel konaklamanın yanı sıra toplantı, seminer, havuz başı düğün, nişan, kokteyl taleplerine de cevap verebiliyor. Hafta sonları uygulamaya konulan akşam yemeklerinde zengin soğuk ordövr, ara sıcak, salata, balık, et, tavuk seçeneği, meyve veya tatlı mönüsü sunuluyor. Pazar günleri ise açık büfe kahvaltı yöresel peynir çeşitleri, ev reçelleri, köy yumurtası, Edremit bölgesi çizik zeytin ve sızma zeytinyağı beğeniliyor.Tel no: 0(216)711 50 48

Hotel Grand : Şile Plaj yolunda bulunan otel liman, kumsal, havuz ve doğa manzaralı 55 oda 140 yatağı, lobby, teras kafeteryası, oyun salonları, yarı olimpik havuz, restoran, Grand kafe-bar, 24 saat oda servisi, toplantı ve balo salonu, karada, denizde çeşitli aktiviteler, sauna, jakuzi gibi üniteleri ile hizmet veriyor. Tel no: 0(216) 711 46 76

Hotel Kuzey : 54 oda 108 yatak kapasiteli otel, açık kapalı yüzme havuzu, havuz başı snack bar, restoran, bar, sauna, oyun salonu, U- masa düzeninde 34, sınıf düzeninde 65 kişilik iki ayrı toplantı salonu ve odaları ile 4 mevsim hizmet veriyor. Tel no: 0(216)711 02 06

Şile Resort Hotel: 4 ü suit toplam 52 balkonlu oda, 350 kişilik restoran, açık-kapalı yüzme havuzları, sauna, disco, tenis kortu üniteleriyle Uzunkum'da hizmet veriyor.Tel no: 0(216)711 36 27

Doğa Club : 6 sı suit toplam 33 odası ve 148 adet villadan oluşuyor. Yeditepe Üniversitesi döner sermaye işletmesi olan tesis, açık yüzme havuzu, fitness center, sauna, spor sahaları, çocuk parkı, sinema salonu, şarap evi, 6 km.lik orman yürüyüş parkuru, yapay mini gölete sahip. Ağva yolu 3. km.de Şile'de hizmet veriyor.Tel no: 0(216)711 20 20

Fener Motel : Balibey Mahallesi Ağlayan Kaya Caddesi No 18 de hizmet veriyor. Ağlayan Kaya plajına yakınlığı ile tercih edilen motel, hepsi balkonlu 27 odalı olup dağ ve deniz manzaralı. Şilenin en büyük havuzlarından birine sahip oluşu, 70 kişilik açık 60 kişilik kapalı restoranı bulunan Fener Motel yöresel balık restoranı ile de dikkat çekiyor. Tel no: 0(216) 711 28 24

Şile Klas Otel: Kordon boyu Caddesi Ayazma Mevkiinde bulunan otel 6 apart oda, 12 standart, 2 süit olmak üzere toplam 20 oda, 50 yatak kapasiteli denize sıfır özel plaj açık yüzme havuzu, restoran, bar, canlı müzik, şömineli süit odalar, spor salonu, sauna, TV, dinlenme salonu, şark köşesi, otopark, kamp, karavan sahası ile hizmet veriyor. Tel No: 0(216) 711 53 67

Çeşme tatil yerleri


Çeşme tatil beldesi, kendi adıyla anılan yarımadada, İzmir'in batısında yer alan Çeşme, İzmir'e yakınlığı ile özellikle İzmir'de oturan ve keyifli yaz akşamlarına düşkün İzmirliler için Çeşme tatil yerleri listesinin başında geliyor. İzmir gibi bir merkeze yakınlığı, Ege insanının sıcaklığı, doğa açısından şanslı bir yöre olması, Çeşme'yi mutlaka görülecek tatil mekanları arasında üst sıralara çıkarıyor. Anadolu'nun her köşesinde rastlayabileceğiniz antik eserleri Çeşme'de de görebilirsiniz, ama bizce Çeşme'yi tarihi için değil güneşi, kumu ve cıvıl cıvıl gece hayatı için tercih etmelisiniz. Çeşme tatil cennetinde ilginizi çekebilecek başlıca eserler ya da bölgeler şunlardır: Çeşme Kalesi, Kervansaray, Çeşme Ilıcaları, Şifne (Reisdere) Kaplıca ve Çamuru, Yat Limanı, Alaçatı İskelesi, Çeşme-Altınyunus Yat Limanı.

Çeşme'de konaklayabileceğiniz otel, motel, pansiyon ve apartlar; :
Altın Yunus Oteli : Tatil Cenneti Çeşme'nin Kalem Burnu mevkiinde kurulmuş altın kumsalı, turkuaz renkli denizi ve muhteşem manzarası ile konuklarını ağırlıyor ve Çeşme otel keyfi yaşatıyor.
Altınyaz Hotel : Şehir gürültüsünden uzak, huzurlu tatil mekanları, eğlenceli tatil yerleri arayanlar için tatil cenneti Çeşme'de.
Arinnanda Hotel : Yeşillikler içinde ve kervansaray stilinde tasarlanmış, uçak erişimine 90 km. mesafede tatil mekanı.
Babaylon Hotel : Ege Kıyısı'nda Çiftlik Koyu'nda bulunan otel, Çeşme'nin tadını çıkarmak isteyenler için.
Çeşme Sheraton : Çeşme Ilıca, Çeşme otelleri arasında muhteşem bir deniz kıyısını Sheraton ile deniz yeri seven turistlere sunan bir seçenek. Büyüleyici bir ortam.
Dalyan Plaza : Ege Denizi, Dalyan Plaza Hotel lobisinde gözlerinizin önüne serilir. Deniz turizmi seven tatilciler için.
Delmar Hotel : Delmar Hotel, plajları ve şifalı suları ile ünlü Çeşme - Ilıca'dadır. Tatil tur yerine Çeşme otelleri listesinden Delmar Hotel tercih edilebilir.
Pırıl Otel : Çeşme otel seçeneklerinden 5 yıldızlı Pırıl Otel, tatil beldesi Çeşme'nin gülümseyen yüzünü görmek isteyenlere.
Rainbow Otel : Rainbow Otel'den yürüyerek çarşıya 10 dakikada, denize 15 dakikada ulaşabilirsiniz.
Sisus Hotel : Tatil cenneti Çeşme, keyifli bir tatil geçirmek isteyenleri Sisus Otel'de ağırlayabilir.

Çeşme bölgesinde bulunan araç kiralama acentaları;
Arı Turizm Artı Car Aysi Apex Bergin Tours Berlin City Clas Çözüm Devre DMS Dokay Duray Ege Eresinler Gençay Star Turizm Hobim Vip Green Auto Rent Kayalar Turizm Melisa Meriç MG Rent a Car Pegasus Pratik Pacific Rent a Car Bank Ruşen Rent Sky Turizm Toya Tulon Turizm Vip Limuzin Vipa Tur Zafer

Çatalca tatil yerleri


Çatalca, İstanbul'un önemli nefes borularından biri. Kent koşuşturması, stres birikimi, betona yenik düşen dev anakent'in iç içe girmiş konutlarından bunalanların kaçış noktası, piknik bahçesi, doğa ve huzur sığınağı. Hafta sonunu iple çeken ailelerin, gençlerin mangal ve bahçe meraklıların vazgeçilmez yörelerinden biri olan Çatalca ve çevresi yakın bir gelecekte Güneyin pabucunu dama atacağa benziyor. Doğanın hayli bonkör davrandığı Karadeniz'in Batı sahilleri ziyaretçilere pastoral bir ziyafet çekiyor. İsteyen deniz kenarına koşuyor, isteyen dere kenarına veya orman içine yerleşiyor. Hafta sonu otellere yerleşenler, araçlarından indiği anda kendilerini farklı bir atmosfere teslim ederken, kampçılar çadırlarını kuruluyor, kimi günübirlik, kimi tatil boyunca dinlenmenin farkına varıyor. Yol üzerinde sağlı sollu dükkan ve tezgahlarda ilk dikkatinizi çeken piknik malzemeleri satan mangalcıların çokluğu oluyor. İlk kez geliyorsanız bu görüntü size dev bir piknik sahasına girmek üzere olduğunuz izlenimi uyandırıyor. İstanbul'a çok yakınsınız fakat farklı atmosfer, sanki çok uzaklarda bir başka yörede olduğunuz hissine kapılıyorsunuz. Alipaşa, Mescit Camileri, Ferhatpaşa, Alipaşa, Hacı Mahmut Çeşmeleri, Çatalca Hamamı, Bizans Surları gibi geçmişi çok eskilere dayanan tarihi değerleri geride bırakıp, ilçede jandarmanın görev yaptığı tarihi ve estetik mimariye sahip saatli kulesiyle bir başka binası, tek tük kalmış ahşap evler arasından Çatalca'nın piknik sahalarına tabelalar istikametinde doğru yönleniyorsunuz.Çatalca'ya 9 km uzaklıkta piknik sahaları,

İnceğiz Mağaraları ile ünlü Subaşı Köyü : Çatalca çıkışından itibaren mağaraları ile ünlü yıl boyu hizmet veren İnceğiz Mağaraları piknik alanı yoldan 8. km de, yoldan 2 km içeri girenleri karşılıyor. Ücretli girişli piknik alanı başında yer alan mağaralar rahat bir tırmanışla gezilebiliyor. Piknik sonrası hazım yürüyüşüne çıkanlar veya çekim için farklı mekan arayan fotoğraf severlerin değişik mekanın heyecanını yaşıyorlar. Dev bir kaya kütlesi içinde geniş ağızlı göz göz yan yana bulunan mağaraların cepheleri öğleden sonra ışığı alıyor. Piknik sahasında restoran, büfe, ağaç masalar, dere kenarında konukları ağırlıyor. Istrancalar ve Karadeniz kökenli taze ve süzülmüşhava zindelik kazandırırken, enerji depolamanıza yardımcı oluyor. Subaşı Köyün Kestanelik yolu üzerinde bulunan Kleopatra Hotel ise hafta sonu konaklamalı fasıl dinlemeye gelen tatil severin ilk tercihleri olarak anılırken, hafta içi tatil kaçamaklarını değerlendirenlerin huzurlu mekanlardan sayılıyor. Misafirperver yöneticiler, zengin mutfak, geniş bahçe, yüzme ve süs havuzları, tenis kortları, sauna, konferans salonu iş adamlarının, seminer ve toplantılarına olanak tanıyor.Akalan Köyü piknik alanı yol üzerinde geçtiğiniz bir başka seçenek olurken bölge suyunun kalitesi ve bu suyla yapılan ekmeğin farklı olduğunu anımsatan odun fırını ekmeği tabelaları dikkat çekiyor. Gezi boyunca dikkat çeken bir başka nokta ise özene bezene yapılmış çiftlik evleri, abartılı zevkli inşa edilmiş olan havuzlu villalar, malikaneler oluyor. Yörenin kibar ve misafirperver yerlileri adres ve bilgi sormalarda konuklara yardımcı oluyorlar. Aynı kibarlığı yol üzerinde çok sık kurulu bahçe ürünleri satanlarda da görebiliyorsunuz. Özellikle fasulye çeşitleri, şalvar biberler, tarla domatesleri, kavunlar, patlıcan, kabak ve diğerleri sabah dalından henüz koparılmış tazelikte, ekonomik fiyatlı oluyor, seçmenize de karışmıyorlar. Piknik amaçlı gelenler gidişte, dönüş yapanlar ev ihtiyaçlarını alıp araç bagajlarını dolduruyorlar. Tezgahın birini pas geçseniz diğerinden mutlaka ya süt mısırlardan, ya kokulu topatan kavunlardan mutlak alıyorsunuz.

Yalıköy : Kestanelik'den geçip Hisarbeyli Köprüsünü aşınca nilüfer çiçekleriyle kaplı bir nazlı dere gözünüzü okşuyor, mekanın kıyısını kayıklar süslerken peyzaj içinde balık tutanlarla bir de alabalık kır lokantasıbulunuyor. Yıllardır ihmal edilmiş olan tozu çok, asfaltı dökülmemiş düzgün ve çukursuz yol daha sonra asfalta birleşerek sizi Yalıköy yoluna bağlıyor.Artık denize doğru yöneliyor yerleşim bölgesi içinden geçerek düz asfalt yolu bırakmadan Yalıköy yol alıyorsunuz. İkiye ayrılan bölümde sağ tarafa sapan yol "Ormanlı Plajı"na geçit veriyor. Karacaköy geçiliyor, bu defa yine sağa ayrılan sapak "Evcik Plajı"na yine Karadeniz sahilinde denize girme imkanı veren bir başka sahile devam ediyor. Yalıköy'e düz devam edenler iki tarafı ağaçlı yer yer virajlı bir güzergahla sahil ile buluşuyor. Düzgün parke taş kaplı yollu köyün her iki yanına dizili yazlık evler arasından ücretsiz girişli sahil bandına kavuşuyorsunuz. Ufuk hattında gökyüzü ile denizin haricinde renk ve cisim olarak hiç bir şeyin olmaması bakışınızı sonsuzlaştırıyor, gözünüzü dinlendiriyor. Alabildiğince uzanan sahilin sol bölümü tenhalaşarak uzanırken sağ taraf Poyraz, Koru, Fafatara gibi kır gazino ve lüfer, palamut, kalkan balığı yapan mütevazi lokantaların, çardakların bir arada olması nedeniyle daha fazla rağbet görüyor. Yalısu isimli kaynak suyu çok beğeniliyor. Bölgede bir motel ve Hanoğlu otel bulunuyor. Geniş kumsal piknik amaçlı gelenlerle, denize girenlerin güneşlenenlerin mekanı olarak herkesi ağırlıyor. Kumsala paralel uzanan yolun kenarına araçlarını park edenler hem kabin olarak kullandıkları araçlarından uzaklaşmamış oluyorlar, hem de otopark ve deniz için bir kuruş ödemeden aracı deniz kenarına çekip bedava denizin, güneşin, rüzgarın tadını doyasıya yaşıyorlar. Dalgaların sahile vuruşunda havaya dağılan iyot'un parçalanışını teneffüs edip, ciğerleri bu havayla doldurarak manzarayı seyrediyorlar. Jakuzi tesirli dalgaların bedenlere çarpması ile dinleniyorlar. Dalgaların arka arkaya geldiği denize girince buna yüzmek mi denir, yoksa denizde dalgalardan dayak yemek mi, buna siz karar verin ama güzel olan tarafı ağar basıyor. Böyle dalgalı havalarda kimse uzağa açılmıyor, mantık da buna müsaade etmiyor. 50 m yer yer 100 metre enindeki kıyı bandı boyunca, vücuda yapışmayan iri taneli kum üzerinde dalgalarla oynayanlar, ayak sağlığı için masaj görevi görüp, stres boşalmasını sağlayan yürüyüşlerle şifa buluyorlar. (Karaburun, İğneada arasında 20 yıl boyunca inşaat için sahilden alınan kumların azalması, denizin birden bire derinleşmesine neden oluyor ve bu sahipsizliğe üzülüyorsunuz. Bulgaristan ve Romanya sahillerini görenler aynı iklime, aynı sahile sahip kıyıların gerisinde farklı kafalarca yapılan turistik tesisleri, verilen hizmeti düşününce daha da üzülüyorlar. Yaz mevsimi kısa diye yatırım yapmaktan kaçınanların başka güzellikleri de fark etmelerini diliyorlar).

Çilingoz : Çilingoz'un bünyesinde barındırdığı gizemli, ilginç güzellikleri ise yürüyerek keşfediyorsunuz. Çilingoz koyunun iki başında şekillenen burunda adeta sanat eseri sayılabilecek güzellikte kayalıklara rastlanıyor.

Yalıköy tarafına bakan yüksek kayalarda sayısız deniz mağaraları sıralanıyor. Sol burun arkasında kalıp, kıyıdan yürüyerek (Bir bölümü su içinden geçerek) ulaşılan "Akvaryum" mevkii ise denizin rüzgârla elele verip nakış gibi işlediği bir güzelliğe sahip. Kumsaldan yürümeye başlayanların bir kısmı Çilingoz Deresinin kıyıya yakın genişlediği bölümde sazan, kefal gibi göl balıkları tutuyor. Bir kısmı Akvaryum'da kayaların merdiven basamaklarına dönüştüğü yüksekliklerden kendilerini denize bırakıyorlar. Bu bölüm sabah ışığı alıyor ve fotoğraf olarak etkileyici mekanlardan sayılıyor zemin ve denizin girintilerle kayalara girişi Akvaryum'a gizem katıyor.Karadeniz'in tuz oranı düşük suyu, cildi, gözü yakmazken duş ihtiyacı belirginleşmiyor. Denizden çıkıp giyinip gidebiliyorsunuz. Deniz suyunda bulunan 100 den fazla mineral cilt üzerinde kalarak duş yapılmadığı için daha etkili olduğu belirtiliyor. Sırtını Istranca Ormanlarına dayamış olan yörenin Milli Parklar O.İ.D.Y sahasına giriş için ücret ödeniyor. Arzu edenler beraberlerinde getirdikleri çadırları aile, gençlerin bulunduğu bölüm veya günübirlikçiler için ayrılmış sahalara kuruyorlar, sadece yer kirası ödüyorlar. Çadırsız gelenler, içinde yatak, nevresim olan çadır kiralayabiliyorlar. Kamp alanında ızgara et çeşitleri, köfte, piliç ızgara yapan restoran, büfe, çardak cafeler, kaynak suları, çay bahçesi, kampçıların ihtiyaçlarını karşılayacak duşlar, kabinler, WC gibi üniteler bulunuyor. Jandarma güvenliği sağlıyor. Kamp işletmesinin cankurtaran botu sürekli denizde dolaşarak tedbir alıyor. Bölgede kampçılar için Haziran ayı ile başlayan mevsim Eylül ortasına dek sürüyor. Günübirlik gelenler akşam trafiğine kalmamak için saat 17.00 -18.00 arasında dönüşe başlıyorlar, saat 20.00 ise ayrılış için daha uygun saat olduğu belirtiliyor.

Çatalca tarihi; Bizans İmparatorluğu zamanında Matrai ismiyle bilinen Çatalca, Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girinceye kadar bir çok savaşa sahne olmuş ve istilaya uğramış. Türk Hun İmparatorluğu Atilla 447 tarihinde büyük ordusu ileÇatalca'dan geçip Büyükçekmece'ye kadar gelmiş ve Bizans'ı vergiye bağlayarak geri dönmüş. Bundan sonra Avar Türkleri 616 tarihinde, Bulgar Türkleri ise Kurum Han kumandasında 813 tarihinde Çatalca üzerinden İstanbul'a kadar gelmiştir. 1090'da Peçenekler Büyükçekmece'ye ulaşmışlar. İstanbul'u bu istilalardan baskınlardan korumak maksadıyla Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 507-511 yılları arasında Karadeniz'in Evcik iskelesinde Silivri'nin batısındaki Karınca Burnu'na kadar uzanan bir sur inşa ettirmiş. Çeşitli tarihlerde tamir edilen sur harap olmuş, buna rağmen kalıntıları günümüze kadar ulaşmış. Bizanslılar zamanında Matrai şehri geniş ormanlarıyla bir av merkezi sayılmış. Çatalca Osmanlı devrinde I. Murat zamanında Bizanslılardan alınmış. 1865 tarihine kadar Havassı Hümayuna bağlı kadılıklardan biri olarak devam etmiş. 1865'te vilayet-i umumiye nizamnamesi İstanbul dolaylarında uygulanınca Çatalca Kazai Erbaa arasında meclis-i idareci Livay-i zaptiyeye bağlanmış. İstanbul valisi durumunda olan zaptiye müşiri bölgenin en büyük yönetim amiri olmuş. 1876'da yönetim şekli değişerek Çatalca merkez Silivri ve Büyükçekmece kazaları ve merkeze bağlı Terkos bucağı ile 82 köyü içine alan bir sancak haline getirilmiş. Sancakların mali ve mülki yönetimi İzmir ve Biga sancakları ile İstanbul Şehremini'ne verilmiş. Bu yönetim bir yıl sonra 1877'de Çatalca bağımsız sancak olmuş. Kurtuluş Savaşı'nda Doğu Trakya'nın Türk Jandarma kuvvetleri tarafından teslim alınması üzerine geçici olarak kurulan Çatalca vilayetinin merkezi olmuş.

Çatalcaya nasıl gidilir?

Yola özel araçla çıkıyorsanız Güneşli gişelerden ücretli otoyolun Çatalca ayırımına kadar olan bölümünü kullanarak İlçeyeotoban konforu ile kısa ve zahmetsiz gelebilirsiniz. Hafta sonu gişeler trafik yükünün arttığı akşam saatlerinde birikimlere neden oluyor.

Normal yoldan gelenler Mimar Sinan eseri Büyükçekmece köprüsünü görebiliyorlar. İstanbul Edirne yolunda Büyükçekmece batısından ayrılan 19 km lik yol Çatalca'yı İstanbul'a bağlıyor.Çatalca'ya ve Yalıköy'e otobüsle gelmek isteyenler İstanbul Yenibosna'da ki metro istasyonu yanındaki hareket noktasından, bulunan otobüsler ile gelebilirler. İstanbul Yalıköy seferleri saat 05.30 başlıyor. 105 km lik güzergahı otobüsler 2 saat 45 dakikada tamamlıyor ve Karacaköy, Ormanlı, Hisarbeyli, Çelepköy, Örencik, Yazlıköy, Dağyenice, Kestanelik, Oklalı, Subaşı, Gökçeali, Çatalca gibi duraklara uğruyorlar. Yalıköy'den son sefer saat 17.40 da yapılıyor.

Çatalcada ne yenir?

Çatalca da bulunan bahçelerden toplanan sebze ve ürünler taze olarak yol kenarlarında tezgahlanıyor. Piknik alanlarında kır lokantaları çok uygun fiyatlarla tavuk kanat, Urfa, Adana, kebap ve şişleri yapıyorlar. İnceğiz yolu üzerinden ulaşılan, Kral Kebap-Kanat bahçede mangal keyfi saat 23.00 kadar mangal servisi veriyor. Avcı Kebabı, güveçte kral Kebap, Patlıcan kebap Terbiyeli Tavuk şiş çeşitlerinin yanı sıra gözleme, peynirli Yufka Dürüm, Sahanda Yumurta, Taze süt, ve içecekler ile kahvaltı veriyor. (Tel no: 0.212. 760 12 36 )



Çilingoz Milli Park alanında hizmet veren lokantalarda ekonomik fiyatlarla soğuk mezeler ızgara çeşitleri yenebiliyor.Yalıköy yerleşim alanı piknik ihtiyaçlarının karşılanabildiği çarşı dükkanları, sahilde ise kır lokantaları ve büfeler bulunuyor.Yemek seçimi için Şubaşı Kleopatra Tesisleri'ni seçenler kapalı veya açık havuz başı bölümlerinde otelin özel spasilitesi, Kleopatra usulü buğulama köfte, tandır, Alabalık sote gibi çeşitleri yiyebiliyor. Arzu edenlere lahmacun yaptırılıyor. İştah açan hava eşliğinde yenen yemeklerin yanında Tekirdağ Şarap Fabrikasında imal edilen vişne, şeftali, portakal gibi meyve şarapları da servis ediliyor. Sabah kahvaltıları ise zengin açık büfede köy ürünleri sunuluyor.

Çatalca'nın yöresel ürünleri fasulye, biber, domates, Temmuz-Ağustos aylarında yol boyunca tezgahları süslüyor.

Çatalca'da konaklayabileceğiniz otel, motel, pansiyon ve apartlar;

Durusu Park Otel
Kleopatra Hotel (0212) 795 04 44

Yedigöller tatil yerleri


Kafa dinleme tatilinin en güzel yaşandığı yerlerin başında, hiç kuşkusuz Bolu, Yedigöller geliyor. Doğa severlerin yorgunluklarından sıyrılıp, doğayla başbaşa kalabilecekleri dinlendirici ortam, birçok güzelliği gözler önüne seriyor.Batı Karadeniz Bölgesi'nde, dere, ırmak ve vadiler arasında yer alan Yedigöller Milli Parkı, çeşit çeşit ağaç bezeli, ortasında yüzük taşı gibi göllerin yer aldığı bir yöremiz. Yeşilin her türünün görülebildiği ortamda, pırıl pırıl, oksijeni bol, soğuk sularda yaşayan alabalıklar, yaban hayatının parçası. Geyikler, karacalar, tilki, sincap, tavşan ve kuşlar da cabası.Yedigöller'e adını veren yedi göl, vadi boyunca yer kaymaları ve vadi önlerinin tıkanmasıyla ortaya çıkan çukurlardan meydana gelmiş. Karadeniz suyunun yardımıyla oluşan heyelan gölleri, Sazlıgöl, İncegöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl ve Seringöl isimleri ile anılıyorlar. Göller çevrelerinde oluşan bitki yapısı itibariyle her biri ayrı karakter taşıyor. 2900 hektarlık Yedigöller Milli Parkı içinde kayın, meşe, gürgen, kızılağaç, karaağaç, karaçam, dişbudak, sarıçam, köknar, ıhlamur gibi ağaçlar var. Fındık, alıç, üvez türü bodur bitkileri, eğrelti otlarını ve rengarenk çiçekleri de unutmamak gerek. Her mevsim değişen renk tonlarına sahip 200'ü aşkın çeşidiyle bitki örtüsü, sabah ve akşam saatlerinde ormanın derinliklerine süzülen asil ışıklarla olağanüstü güzellikte bir renk armonisi sergiliyor. Dinlenme, gezi, piknik amaçlı gelenler olduğu kadar, botanikçiler, hatta fotoğraf tutkunlarına da rastlanan Yedigöller de doğa, ziyaretçilerine mükemmel bir görsel şölen sunuyor. Kademeli vadide yer alan yedi gölün aralarındaki çağlayanlar, seyir terasları ile görsel lezzet yöreye has özelliklerle bütünleşiyor.Göllerin arasındaDört mevsimde dört ayrı güzellik taşıyan yörede, şüphesiz en şiirsel ortam sonbaharda yaşanıyor. Sık çam ağaçları arasından Yedigöller'in kalbine Bolu yönünden inenleri, önce küçük bir kulübe karşılıyor. Arazi düzleşince Orman Bölge müdürlüğünün konaklama üniteleri karşınızda yer alırken, solunuzda tarifi kelimelerle ifade etmenin oldukça zor olduğu iç içe girmiş iki şirin göl, görenleri tam manasıyla büyülüyor. Birinci gölün kıyısında yürümeye başladığınızda uzun boylu ağaçlar etrafınızı sararken doğanın gizli, saklı ikinci sürprizi yansıyan ışıkları ile sizi teslim alıyor. Bu bölümde doğa yapısı göle güçlü bir akustik sağlıyor. Konuşmalarınız, çevredeki kuşların seslerine karışan suses efektleri bile, ekolu ve farklı duyuluyor.! Göl yüzeyinin bir kısmını yeşil bitki örtüsü örterken gölün uzak kıyısı yosunsu bitkiler, bodur çalılıklarla son buluyor. Ayrılmak istemiyorsunuz fakat, gezi parkuru kuytu bölümleriyle ziyaretçileri daha bir çok kez şaşırtmaya devam ediyor. Konaklama üniteleri önünden göl isimleri veyerlerinin gösterildiği harita panoya paralel ilerlediğinizde araçların park edildiği alan bitiminde daha büyükçe bir göl ile,küçük çaplı şelalelerin oluştuğu bölüm sağınızda kalırken, solunuzda beliren panoramik tablo karşısında ifade zorluğu yaşıyorsunuz. Bu bölüm piknik masaları ile düzenlenmiş, kıyıda bir de ağaç masalı teras barındırıyor. Tartışmasız Yedigöller'in en keyifli bakış açısına sahip teras ve çevresi, her mevsimde suya vuran farklı renklerle başkalaşan kocaman göl yüzeyinde, ayna misali gördüklerinizi ikiye katlıyor. Zamanın durduğu hissine kapılmanıza neden olan durgunlukta, tüm kaslarınız gevşiyor, eğer varsa kafanızı kurcalayan sorunları unutabiliyorsunuz. Tek tük kapı çalınır gibi duyacağınız tak tak sesinin nereden geldiğini merak ederseniz başınızı ağaçların uç kısımlarına doğru bakarak bu merakınızı giderebilirsiniz.! Gri renkli gövdeleri, güçlü gagaları ve kuvvetli boyun yapısına sahip ağaçkakanlar, bıkıp usanmadan çıkardıkları seslerle varlıklarını hissettiriyorlar.Sonbaharın lütfu, kızarıp dökülen yapraklarla adeta kırmızı halı döşenmiş gibi uzanan zemin üzerinde yürürken bazen ilginç şekilli, melon şapkalı oldukça iri mantarlar fotoğraf severlere kompozisyon olabiliyor. Büyük gölün en süslü yerini kolye misali ahşap bir köprü tamamlarken, kıyı yamaçları ağaç masalar ters ışıkla yıkanıp renkleniyor. Özellikle Güneşin dik geldiği öğle saatlerinde aydınlanıp, sihirli renklere boyanan Büyük Göl ve diğerler göller, günün ilerleyen saatlerinde ışık huzmelerini çabuk kaybedip, akşama da erken veda ediyorlar.

Yedigöllere nasıl gidilir?
1965 yılında milli park statüsüne alınan Yedigöller'e giriş için her iki yön den de alternatifiniz bulunuyor. İstanbul-Ankara yolunun Bolu il sınırları içindeki Yeniçağa Kavşağı'nı döndükten sonra karşınıza çıkanyol, sizi cennete götürüyor. Yaz, kış açık olmasına rağmen, 42 kilometrelik manzaralı orman yolunun ilk kilometreleri asfalt, sonraları virajlı ve stabilize durumda. Bolu kent merkezinden başlamak üzere orman içi yolculuğunuza yön tabelaları ile devam diyorsunuz. Bir tarafı dağ diğer tarafı yamaç olan iki şeritli orman.Aracınızın yakıt deposunu doldurabileceğiniz son istasyon, Bolu Dağı, Koru Motel yanı Petrol Ofisi olabilir. Gezinizin devamında yol ikiye ayrılıyor. Devrek, Mengen, Bartın ve sayısız tünel geçilerek ulaşılan Yenice-Karabük yolu sonrasında Safranbolu, Yörük Köyü, Pınarbaşı kendine has özellikleri ile sizleri bekliyor.

Yedigöllerde ne yenir?
Milli parkta, piknik için gelenlere hazırlanmış ahşap masalar ve ocaklar bulunuyor. Yiyecek ve içeceklerinizi beraberinizde getirdiyseniz göl manzaralı masalardan birine yerleşebilirsiniz. Yakacağınız mangalda et,balık, tavuk ızgara yapabilirsiniz. Mönünüzü daha da zenginleştirmek istiyorsanız, alabalık üretim çiftliğinden alabileceğiniz veya bilet karşılığı gölden tutabileceğiniz göl alası ve gökkuşağı türü alabalıklarınlezzetine güvenebilirsiniz. Çeşitli çeşmeler su ihtiyacını karşılarken, şarap ve benzeri içecekleri beraberlerinde getirenler yudumlarında doğayı damaklarında hissediyorlar. Bolu Dağı üzerindeki bal ve yöresel meyveler dikkatinizi çekecektir. Koru Otelin marketi yöresel peynirlerin, reçellerin ve çeşitli gıda ürünleri ile hediyelik eşyaların alternatifli olarak bulunabilen yerlerden biri.

Yedigöllerde konaklayabileceiğiniz oteller/moteller

Yedigöller Milli Parkı sahası içinde, villalardan oluşan 31 yataklı bir dinlenme tesisi var. Sınırlı kapasiteye sahip tesiste kalabilmek için Ankara'daki Orman Bölge Müdürlüğü'ne rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.Öte yandan, Bolu'ya 15 km. uzaklıkta, Ankara-İstanbul yolu üzerinde bulunan Koru Otel, 128 odasındaki 270 yatağıyla ve tüm üniteleriyle yıl boyu hizmet veriyor.Tel: (0-374) 215 25 28 Abant yol ayrımından 3 km. içeride bulunan Petro Club Abant Bey Yaylası Apart Otel. Petro Club'ta 50 apart 250 yatak mevcut.Tel:(0-374) 225 23 61
Abant gölü kıyısı Abant Palas ve Büyük Abant oteli alternatifler olabilir.
Bolu içinde kalmak isteyenler de üç yıldızlı Köroğlu Otel veya Yurdaer Otel ile irtibat kurabilirler. Köroğlu OtelTel: (0-374) 212 53 46 , Yurdaer OtelTel: (0-374) 215 29 03

Türkbükü tatil yerleri


Bodrum yakınlarında kısmen sessiz,sakin, huzurlu bir yer!...Bodrumun yanı başında apayrı bir dünya var. Burada çılgın eğlenceler, kalabalıktan yürünmeyen sokaklar, yüksek volümlü müziklere rastlanmıyor. Kısacası dinlenmek için uygun, müdavimleri olan bir tatil köyü.

Türkbükü'nde en çok göze batan tutku deniz üzerine kurulu ahşap teraslarda gün boyu denize girip güneşlenmek, gün batımı sonrası gece yeterince lacivertleşince bu teraslar üzerine kurulu restoranların şamdanlarla süslü masalarında loş ışıkta, Ege'nin lezzetlerini meltem rüzgarları altında hissetmek.Gençliklerini sürekli yaşamak isteyen Bodrum müdavimleri geç saatlere kadar süren akşam yemeklerine ilgi gösterirken şıklık yarışında yanıktenli bayanlar yemek kıyafetlerine pek bir özen gösteriyorlar. Beylerin kıyafet seçiminde ise belirgin bir marka savaşı, rekabeti olduğu gözleniyor. Her şeye rağmen denizden karaya esen serin rüzgarlar nedeniyle yazın bile uzun kollu giysilere gerek duyuluyor. Durgun deniz, ızgara balık bölgenin hakim kokusu. Türkbükü çevresinde yer alan balık üretme ve yaşatma havuzlarından alınan çiftlik balıklarının türlü çeşit soslarla lezzetlendirildiği Türkbükü restoranlarında, Beach Cluplar ve barlarda Türkbükü'ne gönül vermiş turistlerin yanı sıra son yıllarda sahne, ekran, podyumlarda ki ünlülerin de uğrak yeri olması nedeniyle farklı bir atmosfer yaşanıyor.Sahil barlarında hafif aperatiflerle gün boyu tatilin ve su sporlarının tadını çıkaranlar gün batımı sonrası genellikle tanışık yüzler arasında koyu sohbetler başlıyor. Yemek sonrası ilerleyen saatlerde dans ve daha fazla eğlence için Bodrum'a gidince ortalık sakinleşiyor.

Arkeolojik zenginlikler doğal güzellikler : Bodrum'dan çam ormanları arasından uzanan yol ile ulaşılan Türkbükü eskiden antik Likya Madnasa şehri olarak biliniyor.Köyün tepelerinde bu medeniyetin izlerine günümüzde hala rastlanıyor. Taş tuğla yığınları ile çevrili yıkıntılar arasında sarnıçlar, kuleler, mezarlık ve taşlık saha ile ev kalıntıları kaya oyma mezarlar dikkat çekiyor.Güllük Körfezinin Güney kıyısında "Mesire Burnu" ile, "Saplı Burun" arasında ki geniş limanda Türkbükü yer alırken açıklarda Badem Adası bulunuyor. Yamaçları yazlık evler ve bir birinden şık villaların çevirdiği Türkbükü Koyunda deniz rüzgarın hızı ne olursa olsun ılık bir suya sahip.1994 yılında kendi sanat festivalini düzenleyen ilk ve tek köy olma özelliğine de sahip olan Türkbükü çevresinde gezilebilecek sayısız yer bulunuyor.

Tarih ile iç içe : Milas ilçe sınırları içinde barındırdığı 27 antik kentle Arkeolojik değerler bakımından dünyanın en zengin bölgesi olma özelliği taşıyor. Bafa Gölü kıyısına kurulu Herakleiea, içimi hoş suyu ve zamanın Akdeniz pars'ı yatağı olarak bilinen Labranda antik kenti, Yunuslu çocuk heykeli ile ünlü Iassos, 16 sütunu ayakta kalabilen Zeus Euromos anıtı, Myndos, Kisebükü, Bargilya kent kalıntıları, Milas içinde Gümüşkesen mezar anıtı, evleri bacaları ile dikkat çeken Çomakdağ Köyü bir taraftan görülesi güzellikler taşırken, gün içinde gidip görülecek kadar yakın mesafede yer alıyorlar. Daha yakın yerler arasında Bodrum Kalesi ve Dünyaca ünlü Sualtı Müzesi, Myndos kapısı, mozeleum yeri, tiyatro bir saat içinde ulaşılacak yerler arasında yer alıyor. Türkbükü içinde bile kaya oyma mezarlara, ilginç mağaralara rastlayabiliyorsunuz. yüksek tepelere kurulu beş adet metruk değirmen kalıntısı, renkli panjurları, çiçekli pencereleriyle beyaz boyalı Bodrum evleri, denize vuran yansımalarıyla renkli tekneler fotoğraf severler için görsel lezzetler, tipik kompozisyonlar oluşturuyor.

Renk ahenk dokumalar: Gökbel ve Mazı köyleri başta olmak üzere Milas halılarıyla ünlü bir ilçe. Genç kızların dokuduğu birbirinden güzel yöresel özellik ve renklerdeki halı ve kilimler Türkbükü'ndeki hediyelik eşya dükkanlarını ve butikleri süslüyor. Turistlerin ayrılamadıkları butiklerde çeşitli buluzlar, hatıra eşyaları, takılar ilgi çekiyor. Türkbükü'nde Pazartesi günleri kurulan semt pazarı ise yine bu tür dokumalar, Denizli Kale'den getirilen kilim, kumaş ve heybeler ile renkleniyor.

Türkbükü'ne nasıl gidilir? :

İzmir Söke yoluyla Bodrum'a gelirken Söke ve Bafa gölüne paralel geçen yol yapılan yeni düzenlemelerle keskin virajlardan kurtarılıp, sollama zorluğu yaşanan noktalarda genişletme çalışmaları sayesinde rahat bir yolculuk yapmanızı sağlıyor. yeşil bitki dokusu arasında ilerlerken yol üzerinde ziyaret edebileceğiniz güzergaha yakın arkeolojik değerleri görme fırsatı bulabiliyor Bafa Gölünü keyifli bir güzergahta tamamlıyor yol boyunca bir de tünelden geçiyorsunuz. Bunun yanı sıra bodruma aydın Oto yolunu kullanarak gelenler Türkiye'nin en uzun tünelinde yol alma imkanı buluyorlar. Türkbükü'ne gelmek için Bodrum yönünde Güllük'e gelirken sağdan ayrılan Torba üzerinden sahil yolunu takip ediyor, Gölköy'ü solunuzda bırakarak Türkbükü'ne giriyorsunuz. sahil şeridi araç trafiğine kapalı olduğu için belirli yerlerdeki otoparklara araç bırakılarak sahili yürüyerek gezebiliyorsunuz. Bodrum'a otobüsle gelenler için merkezden kalkıp 22 km lik yolu yarım saate tamamlayan minibüs seferleri bulunuyor. Hava alanına 45 km uzaklıkta bulunan Türkbükü'ne deniz yolu ile gelenler için ise küçük teknelere göre barınak var ancak burası oldukça çıplak ve kuzeydoğu yönüne açık ve rüzgar alıyor. Bazı restoranların deniz üzerindeki iskelelerine tekne bağlayanlara da rastlanıyor.


Türkbükü'nde ne yenir?

Pansiyonlarda kalanlar ve yazlık sahipleri pazartesi günleri kurulan pazardan ihtiyaçların büyük bölümlerini karşılıyorlar.Türkbükü konaklama tesisleri ise zaten müşterileri için açık büfe sofraları ile, renkli barları ile dekorlu yemekler sergiliyorlar. Hamur işi sevenler için mantıcı, su böreği, çiğ börek, ev yemekleri, lokma bulunuyor. Alakart restoranlarda balık çeşitleri yanında tahin, kimyon, limon suyu ile yapılmış hafif acılı rakı mezesi sayılan hibeş, köy süzme yoğurdunun Ege yöresi otlarıyla tatlandırılmış şekliyle hazırlanan üzümlü, Şam fıstıklı bir tür olan İran cacığı, limonlu özel sosla hazırlanan tahinli börülce, ege otlarından yapılma ekşili gavur dağı salatası, buharda islim edilerek pişirilmiş viskili özel soslu balıklar, deniz ürünlü krep, çipura balığının püre haline getirilmesi ile hazırlanmış bol baharlı balık köftesi, köy gözlemelerine sarılmış Antep fıstıklı özel salça soslu yufkalı fıstıklı köfte, damla çam sakızıyla pişirilmiş fırın sütlaç ve yeşil elmanın nane liköründe dinlendirilip emdirilmesiyle yapılan elma tatlısı değişik lezzetler arasında yer buluyor.Türkbükü'nde Balıklama, Baresco, Boncuk, Figo, Güverte, Mahsen, Orfoz, Safari, Tiyatrom, Zeytin, Özlem, İlyada gibi restoranlar hizmet veriyor.Beach Clublar arasında Havana, Wookies Gölköy'de, Maçakızı, Maki Fidele, Melez, Ada Beach Türkbükü'nde gece gündüz ilginç mönü ve kokteylleri ile konuklarını ağırlıyorlar.Türkbükü Gölköy yolu üzerinde bulunan Yalçın Ulu ustanın baklava dükkanı ise yıllardır bozulmayan kalitesi ve ev baklavası lezzetiyle mutlaka uğranılması gereken yerlerden sayılıyor.

Türkbükünde konaklayabileceiğiniz oteller/moteller;

Maki Otel Türkbükü
Ambrossia Otel Türkbükü
Ece Resort Otel Türkbükü
Blue Otel Türkbükü
Babana Otel Türkbükü
Bantur Naz Otel Türkbükü
Azur Rana Otel Türkbükü
İber Otel Türkbükü
Mavi Suite Otel Türkbükü
Azur Eken Otel Türkbükü
Bronze Otel Türkbükü
Orion Otel Türkbükü

Silivri tatil yerleri


İstanbul'un Marmara kıyısında tarihi, yoğurdu, balıkları ile ünlü yazlık cenneti; Silivri İstanbullular için ulaşımı kolay, yazlıkların yoğun olduğu Silivri, ana kentin güneybatısında ve sadece 67 km uzağında bulunuyor. 18 köy, 8 beldeli sahil kenti, karadan E-5 ve TEM otoyolu, demiryolu bağlantısı, denizden Avşa Adası, İstanbul başta olmak üzere kolay ve çabuk ulaşım Silivri'ye olan ilgiyi artırıyor...

İlçenin 45 km boyunca uzanan sahil şeridi üzerinde oluşturulan parklar ve doğal alanlar, tatil için olduğu kadar günübirlik değişiklik arayan gezi severler içinde dinlenecekleri, eğlenecekleri, spor yapabilecekleri, elverişli ortamlar sunuyor. İstanbul veya Tekirdağ yönünden gelenler kara yolundan Silivri yönünde dönerek Limanı gösteren tabelalar doğrultusunda sahile geliyorlar. Sahil boyu son yapılan düzenlemelerle yürüyüş alanlarına kavuşmuş. Bakımlı parklar çiçekler, çeşitli bitkiler, tropik ağaçlarla süslenmiş. Parklarla iç içe sahil boyuna paralel devam eden çay bahçeleri, açık ve kapalı bölümleri ile misafir ağırlıyorlar. Denizden gelen esintilerle serinleyen konuklar, dinlenme süreleri boyunca deniz manzarası seyrederek, içeceklerini büyük keyifle yudumluyorlar. Limanın en hareketli saatleri ise her gün Avşa - Silivri arasında çalışan feribotun gelişi ve gidişine rastlayan öğleüstü 15.00 ila 16.00 arası saatlerine rastlıyor. Gerek yolcular, gerekse araç sahipleri feribotun gelişini uzaktan görerek hazırlıklara başlıyor, gelenlerin inmesiyle boşalan feribotu Avşa'ya gitmek üzere aceleyle dolduruyorlar. Liman içi ise çevre gezilerine katılabileceğiniz kiralık tekneler, balıkçı barınakları, yüzer balık lokantası ve üzerinde yürüyüş yapıp, balık tutulabilen dalgakıranla çevriliyor.

Limanın her iki yanında farklı özelliklere sahip olan Silivri'de, önce sol tarafa Bosnakbahçe Burnunu geziyoruz. Marmara'ya hâkim 56 metre yükseklikte bir tepe üzerine kurulmuş olan Silivri'ye denizden bakıldığında daha belirgin görülen kent surlarından bazı bölümler Silivri tarihi hakkında bilgi veriyor. Silivri'nin ilk surlarının kimler tarafından yapıldığı bilinmemekle birlikte 6.Y.Y.da İmparator Jüstinyen tarafından onarım gördüğü ve son olarak 2. Bayezıt döneminde (1481-1512) "Kıyamet_i Suğra" (küçük kıyamet) denilen büyük depremden sonra aynı padişah tarafından onarıldığı biliniyor. Boşnakbahçe'de bulunan Silivri Tarih Parkı, doğal olarak akan kaynak suyu, bir heykeltıraşın elinden çıkmışçasına işlenmiş kaya yapısı ile ilgi çekiyor. Araçları ile gelenler burada balık tutuyor, denize giriyor, hatta ağaçlı bölümü kamp sahası olarak değerlendiriyor. Kıyı şeridinin devamında yer alan Selimpaşa'da ise tekne imal eden bazı atölyeler bulunuyor. Sipariş üzerine tekne yapan atölyelerde küreğe ve yelkene elverişli motor'a ekonomik yakıt tüketen tekne tipi piyade modeli tekne tipi çok tutuluyor. Bir başka tip ise Kancabaş denilen başının ince ve su tutmaz oluşu nedeniyle iyi yol yapan, 4-5 parmak derinlikte ki sularda bile yüzen tekneler tercih ediliyor. Sığ koylarda yüzebilen, sahile kadar çıkabilen bu tekneler 7 metre boyunda olup 2 çifte, 5 çifte kürek diye boylara ayrılıyor.

Silivri'de Balıkçılık; Silivri, Akdeniz balıklarına nazaran daha lezzetli ve pahalı olan Marmara balıkları geçiş yolu üzerinde. Bilhassa Eylül ayı akın zamanı Karadeniz'den inen yağlanmış lüfer, palamut balık türleri ile tekir, barbunya, kırlangıç, istavrit, sardalye, levrek, Ringa (tirsi bol yağda tavası makbuldür), kikla (yosun balığı eti lezzetli buğulaması, pilakisi güzel olan bir balık türüdür). Yöresel balıklarla daha da zenginleşen balık çeşitleri Silivri açıklarında yuvalanıp yine bu mevkide bulunan Silivri Çukuru denilen, Fay hattında dolaşıyorlar. Fay yarığı arasında mırlan veya mezgit balık yuvalarının yanı sıra, patlak göz mercan balıkları, öksüz kırlangıç, iri balıklar, hatta boyları 50 cm civarında olup ihraç edilen camgöz köpek balıkları burada yakalanıyor. Genellikle balıkçılar ağlarını Karaburun denilen ana karadan 20 mil uzaklıkta ki mıntıkaya atıyorlar, ağda yakalanan beyaz mezgitleri yemeye camgözler geliyor. Silivri Boşnakbahçe önleri sert rüzgârlarda bile kuytuda kalırken, büyük tekneler buraya sığınıyor. Su altı zıpkınla balık yakalamaya müsait olduğunu belirten balıkçılar, deniz altı zeminin kayalık, yosunlu erişte olduğunu bazı bölgelerin kahverengi dallı budaklı trandil otlarıyla kaplı olduğunu, balıkların marul, ıspanak benzeri bu otlar arasına gizlendiğini belirtiyorlar. "Hava lodos olursa deniz bulanır, kıyılarda netlik bozulur, avcılar poyraz havaları seçer ve kayalıkların etek bölümlerinde yan bölmeleri takip ederler" diyor. Tecrübeli balıkçılar; balığı pişirmeden önce üzerini bıçakla çizmek lazımdır, zira kızgın yağda küçük kılçıklar ısının etkisiyle yanar, erir, yerken ağza batmaz diye tavsiyede bulunuyorlar. Silivri'de deniz dibi kum olduğu için karides, midye türü kabuklu deniz canlılarına da sıkça rastlanıyor. Bunlardan biri de kumun altında yaşayan ve "sülünez" denilen bir midye türü. Her balığa makbul bir yem olan bu midyeler, kumun üzerinde hiç görünmüyor, sadece 8 gibi iki küçük delik bulunuyor. Özel şiş bu deliğe sokularak midyeler toplanıyor. Midyeleri kavurup yiyen de bulunuyor, balık yemi olarak kullanan da. Özellikle teneke altı çıkarılıp macunla cam konuyor, bu şekilde deniz dibinin yüzeydeki dalgalardan etkilenmeden net olarak görünüm sağlanıyor. Mercek gibi seyredilen kum yüzeyde midyeler avlanıyor.

Gezilecek Yerler; Liman içinden kiralık teknelerle Silivri sahilini bir baştan diğer başa gezebilirsiniz. Sahil kesiminin kum ve son derece sığ oluşu nedeniyle karaya oturmamak için su içinde ki kum tepelerine dikkat etmek gerekiyor. Boşnakbahçe tarafında kale surlarından bazı kalıntıları altındaki ilginç kaya yapısı içinde bazı mağaraların yer aldığı yüksek tepeler kamp sahası görülüyor. Limanın diğer tarafında ise sahil, tarihi 32 gözlü Mimar Sinan Köprüsü, plajlar ve gerisinde yazlıkların yer aldığı kıyı bandı görülebiliyor. Karadan gezi yapanlar ise Silivri'nin eski tarihi eserlerinden Surlar, Kapılar (çarşı kapısı, orta kapı, kır kapısı), yazıtlar, tuğla damgaları, sarnıç, Miladi 1517 tarihli Sadrazam Piri Mehmet Paşa Camii, Mimar Sinan köprüsünü ve heykelini daha yakından görme imkânı bulabilirler. Sahil boyunca uzanan çocuklarında rahatça yüzebileceği sığ plajlar ücretsiz ve vücuda yapışmayan ince kuma sahip. Dinlenme bankları ile süslü tüm kıyı bandı yolcu taşıma amaçlı sembolik çalışan tren haricinde araç trafiğine kapalı, gezintiye elverişli. Deniz sporları yapma olanağı yanında da, köyler arası yollar ve kırsal alanlar otomobil, motor ve bisiklet gezileri yapmaya elverişli güzergâhlar bulunuyor. İlçenin tam ortasında Hızır Hılkın köprüsü altından akan kibarlaştırılmış ismiyle Bolluca deresi ise iyileştirme çalışmalarını bekliyor. Silivri halkı poyraz havalarda nem oranı düştüğü için bu havaya sağlam hava diyor. Lodos havalar sıkıntı yaratıyor ve halsizlik belirtileri görülüyor.

Silivri Yoğurdu ; İlçenin geçim kaynakları tarım, hayvancılık, balıkçılık, turizm ve sanayiye dayalı olunca otlaklarda özenle beslenen ineklerin sütü ile yapılan yoğurtlar öne çıkarak yıllardır Türkiye'nin her tarafına nam salmış. Silivri diyince kaymağı kürekle kaldırılan tam yağlı tepsi yoğurtları akla gelir olmuş. Günümüzde adına festivaller düzenleyen Silivri, geleneksel hale getirdiği 6 - 16 Temmuz tarihleri arasını "Silivri Kültür ve Yoğurt Festivali"ne ayırmış. Konserler, oyunlar, folklor gösterileri sergilenmiş, yoğurtlar, ayranlar dağıtılmış. Yoğurt imalathaneleri sayıları azalmış olsa da Silivri'ye gelenler çarşı içinde bulunan yoğurt dükkanlarından meşhur silivri yoğurdu almadan gitmiyorlar.

Silivriye nasıl gidilir?

İstanbul'dan özel araçla çıkanlar TEM oto yolunu veya sahil yoluyla Kumburgaz üzerinden rahatça gelebilirler. Limana gelenler sahil yoluna veya plaj bölgesine ağaç gölgesine araçlarını bırakabilirler.Silivri, İstanbul Yenibosna arası otobüsle gidip gelmek isteyenler için hafta sonları 5 dakikada bir sefer yapılıyor.Silivri'den Avşa Adasına her gün bir feribot seferi yapılıyor. Araçsız gitmek isteyenler araçlarını otoparka bırakıyor. (Kapalı otopark Özel İdare Binası, Ziraat Bankası karşısında yer alıyor) araçla gidecekler saat 12.00 - 13.00 arası araçlarını sıraya sokuyorlar. Yolculuk yaklaşık olarak 4.5 saat sürüyor. Aynı gün Silivri'ye dönme imkânı olmadığı için Avşa'da mutlaka bir gece kalmak gerekiyor. Feribot gelişinden bir saat sonra kalkışı saat 16:00'da gerçekleşiyor.

Silivride ne yenir?

İlçenin en hareketli ve en güzel manzarası şüphesiz liman içinde iskeleye bağlı tekneden görülüyor. Silivri'de tek olan Livar Balık Sofrası. Balıkçılar tutukları günlük balıkları buraya getirmesi ile neticesinde taze balıkları ile ünlü. Hava uygunsa üst kata çıkıyor, renk ahenk teknelerin suya vuran yansımalarını, suya pike yapan martıları, balıktan dönen balıkçıları, feribottan inenleri, binenleri seyrederek ızgara, tava, balık pişirim çeşitlerini en ekonomik fiyatla burada yiyebiliyorsunuz. Yüzer Balık Restoran özellikle Avşa feribotunun geliş, gidiş saatlerinde çok rağbet görüyor. Gece ışıklarıyla farklı görüntüye bürünen Silivri'de yıl boyunca saat 24.00'e kadar hizmet veren lokanta, eşiz güzellikteki manzaraya, deniz üstünde olması avantajıyla tatlı bir esintiye sahip. Yemek sonrası sunulan sıcak tahin helva ise beğeniliyor. Mönüden balık tava veya ızgara, salata seçilirken içki bulunmuyor.

Silivride konaklayabileceğiniz otel, motel, pansiyon ve apartlar;

Silivri Park Hotel
Klasis Resort Hotel
Klassis Golf & Country Club
Gümüşova Resort Hotel

Saros körfezi tatil yerleri


Adilhan, Sazlıdere ve Gökçetepe...Burası Saros Körfezi. Havaya doğanın parfümü çam kokusu hakim. En kısa tatillerde kara yolculuğu ile Güney sahillerimize inen ve 2 günü yollarda geçen tatilcilerin kulakları çınlasın. Burada güneyi aratmayacak güzellikteki bir doğaya 3 saat yolculukla kavuşabiliyor insan.Yalnız kalmak istediğiniz haftasonları olur ya, çekin aracınızı sahildeki çamların altına; ister hamak kurun, ister kıyıda dolaşıp temiz hava alın. Yok canınız balık tutmak isterse, balık tutun.İstanbul'dan yola koyulup Keşan'a dönünce havanın da bitki örtüsününde birden değiştiğini farkediyorsunuz. Yemyeşil çam ormanları arasından ılık esen Ege rüzgarı ile ilerlerken sağınızda Saros Körfezi, açıktaki üç adasıyla hemen karşınıza çıkıyor. Deniz seviyesine ulaştığınız zaman sağınızda Adilhan Köyü tabelası bulunan asfalt köye kadar devam ediyor. 250 haneli köyün sonrası toprak sahilden devam eden yol, 11 km sonra Sazlıdere Köyü'ne çıkıyor. Aynı yoldan 6 km sonra ise Gökçetepe'ye gelebilirsiniz. Yüksek tepelerden körfeze bakışta veya çam ormanı arasından ilerlerken kendinizi İstanbul Büyükada'daki Dilburnu'nda zannedebilirsiniz. Burada üç türlü hava var. Biri, iyot ve yosun kokulu deniz havası; diğeri, Kaz Dağı'ndan kopup gelen dağ havası. Çam ormanları üzerinden dönerken kokusunu da beraber taşıyan orman havası ise adeta burun deliklerinizi yakarken, bir nevi parfüm gibi adeta üzerinize siniyor. Rüzgar yönüne göre değişen hava (Lodos yada Poyraz) astım ve nefes darlığı çekenler için doğal tedavi görevi üstleniyor.Kuş çeşidi buralarda çok. Camgöbeği, mavi, siyah tırtıllı tüyleri olan "Kestane kargası", kanat altı portakal ve fıstık yeşili, tüylü, papağan gibi rengarenk "arıkuşları" ise, sık görünen kuşlardan. Bölgeye Eylül ayında bıldırcın akını başlıyor. Çernobil'den gelen Karadeniz bıldırcınları Kuzey Avrupa'dan gelen bıldırcınlarla birleşip buradan Afrika'ya göç ediyorlar.Saros Körfezi'nde; üveyik porsuk, tilki, yaban domuzu gibi hayvanlara da astlanıyor.Bölgede Adilhan Köyü önünde bulunan Kocaçeşme, birinci balıkçı köyü. İkinci balıkçı köyü ise, Gökçetepe. Köy girişinde eski Rum mimarisini andıran taş evler ve Bizans döneminden kalma kale kalıntıları var. Köy meydanında eski gekenekleri sürdüren güleryüzlü köy sakinleri, dibekte bulgur dövmeye devam ediyorlar. Sahile yönelince son yıllarda adı "Kayıp Cennet" olarak anılan Orman Bakanlığı Milli Park ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü'nün kamp sahasını göreceksiniz. Gökçetepe dinlenme kampına sezon içinde kullanamak mümkün. Günübirlik piknilçiler için 07:00'de açılan kapı, 01:00'de kapanıyor. Burada ahşap masalarda piknik, ocaklarda ızgara yapılabiliyor. Kaynak suların karışımı ile yoğunluk farkının oluştuğunda denize baktığınızda ise, hareler görüyorsunuz.Bu kadar güzellik, avantaj bir arada olunca geleceği görenler boş durmamış tabi. Özelliklle Sazlıdere civarında assolistlerden (yada assolist geçinenlerden) tutun da sinema ve TV'den tanıdığımız bazı ünlülere, hatta eski futbolculara kadar arsalarını şimdiden almış bile.Saros'un denizi, kendi kendini temizleme özelliğine sahip üç denizde biri. Yani lodosun sahile getirip biriktirdiğini poyraz alıp götürüyor.Saros kıyılarında denizi kirletecek sanayi ve yapılaşma olmadığı için su altına meraklılar ve balıkadamlar burasını özellikle tercih ediyorlar. Büyük Kemikli, Küçük Kemikli, Bolayır Köyü, Anafartalar ve Güneyli Köyü ile çevrili bölge, sıfır koli basili oranıyla ünlü. Bu bölgede deniz içinde 20 metre görüş mesafesi var. Ekim ayı, deniz suyu sıcaklığı ölçümlerine göre Ege 20 derece civarında iken Akdeniz 26'ya kadar yükseliyor. Saros'un kum sahili açıklarında ise üç ada bulunuyor. En büyük olanı beyaz taşlarla işaretli olan Hedef Adası çevresinde, askeri tatbikatlarda gemiler denizden atış yapıyor.Tavşanların yaşadığı ortadaki ada, zeytinlik ve makilik kaplı. Adanın karabatakların yuvalandığı çevresi, dalışa müsait. Bir kayalık halindeki en küçük ada ise, iri martıları barındırıyor. Kıyılarında deniz kestanesi çok ve özelliksiz, üstelik taşlık.

Sarosa nasıl gidilir?

İstanbuldan gidiyorsanız tem otoyolundan kınalı yol ayrımına kadar yaklaşık 82 km giddikten sonra yol, daha sonra Tekirdağ, Malkara, Keşan yönüne dönüyor.Koru Dağları'ndan rampa aşağı inerken Çamlıca çıkışı veriyor. Bu yol sizi direkt olarak Gökçetepe'ye götürecektir. Az tozlu stabilize yolu kullanarak buradan Sazlıdere'ye geçebilirsiniz. Diğer bir seçenek ise, Koru Dağları'ndan inip Gelibolu istikametine giderken, Adilhan Köyü tabelasından dönüp sahil yoluyla Sazlıdere'ye ve Gökçetepe'ye ulaşmak.

Saros'da ne yenir?

Gökçetepe'de günübirlik piknik alanı ve kamp sahası ahşap masalar, ocaklar ve bir restoran bulunuyor. Tedarikli geldiyseniz çam ağaçları altında denize karşı sonbahar pikniği yapabilirsiniz. Restoranın fırınında pide ve lahmacun yapılıyor. Izgara çeşitleri sipariş verilirse balıkçılarda günlük balıkları bulmak de mümkün. Gökçetepe köy içinde iki kır lokantası, market ve büfe bulunuyor. Kamp sahası içinde piknik yapacak olanların çoban ateşi yakmaları yasak. Sazlıdere Köyü'ndeki Seyhan Kamping, yazın restoran hizmeti verirken, Adilhan Köyü'nde market ve kahveler dışında fazla seçenek yok. Ancak doğal ürünleri köylerden alabilirsiniz.

Sarosda konaklayabileceğiniz otel, motel, pansiyon ve apartlar;

Gökçetepe günübirlik kamp alnında; çadır kurmaya ve karavan turizmine uygun düzenlenmiş restoran, duş, WC gibi üniteler var. 7 bungalova ek olarak 36 tane daha yapıldı. Tamamı 100 yataklı olan bu pansiyon tipi orman içi ev gibi kiralanıyor.Kamp alanı tesisine (0-284) 767 72 35 nolu telefondan ulaşabilirsiniz. Yılbaşına kadar açık kalacak kamp sahasına Milli Park statüsü uygulanıyor. Bir başka tesis ise Gelibolu Martı Otel

Safranbolu tatil yerleri


Müze kent: Safranbolu Adını bu bölgede yetişen "safran" bitkisinden alıyor ama, tarihi evleri ve konakları çoktan safranı geride bıraktı bile. Türkiye'de koruma altında bulunan 40 bin eserden 1200 tanesi, mimari dokusu içindeki evlerin kapı tokmakları da ayrı bir yer tutan Safranbolu'da bulunuyor.Unesco'nun Dünya Mirası listesinde yer alan "Müze Kent" Safranbolu gezi severlerinde ilk tercihleri arasında yer alıyor. Geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini yansıtan ve çevresel dokusunu koruyarak günümüze kadar yozlaşmadan gelebilen Safranbolu, Dünya Mirası listesine alınan ve Türkiye'de koruma altındaki 40 bin eserden 1200'üne sahip. "Müze Kent", tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Kentin ilk sakinleri Gas'lar. Günümüze ulaşan uygarlıklar ise Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı izlerini taşıyor. Adını bölgede yetişen safran bitkisinden alan kent, 18. ve 19. yüzyıl evleriyle turistlerin ilgi odağı. Evlerin yoğun olarak bulunduğu çarşı bölgesinde, han, hamam, çeşitli meslek kuruluşlarına ait çarşılar, köprü ve çeşmelerin bulunduğu kale, saat kulesi ve gezginleri ağırlayan tarihidokunun yanı sıra, yayla, mağara, kanyonlar ve Safranbolu'ya komşu Yörük köyü, Yenice, Eftani, Ovacık, Eskipazar gibi yerleşim bölgeleri de görülmeye değer güzellikler sergiliyor.Sürekli yapılan restorasyon ve düzenlemelerle makyajlanan tarihi kent. Ziyaretçilerini tiyatro dekoru veya dev bir maket gibi karşılıyor. Karabük içinden geçip Safranbolu'ya yöneldiğiniz zaman tepede karşılaştığınız yerleşim alanında günümüz mimarisinin yanısıra tipik Safranbolu evlerine de rastlıyorsunuz ama bozulmadan içine yeni yapı karışmadan kalabilmiş gerçek Safranbolu biraz daha aşağıda yer alıyor. Tarihi kenti tepeden görüp kalbine doğru yaklaşırken, eski fakatbakımlı görüntüsü ile karşılaşıyorsunuz.Asfalt yol kentin yanından merkeze yakın geçerek uzanırken, mimari doku kendine has özellikler taşıyan tipik evleriyle açık hava müzesi içinde olduğunuzu müjdeliyor. Nereye gideceğinizi, neleri görebileceğinizi, nerelerden geçeceğinizi kısacası kentin genelini uzaktan incelemek istiyorsanız iki yakada iki önemli tepe size gözlerinize sığmayacak bir panorama sunuyor.Hıdırlık Tepesi kale duvarları ile çevrili, içinde türbe, oturma, dinlenme üniteleri barındırıyor. Girişi ücretli zirveden bakışta, kent sabah ışığını karşıdan alırken tablo gibi seyir zevki yaşatıyor. Bu noktadan Cinci han, tarihi camiler, birbirinden farklı güzellikteki evler omuz omuza vererek eşi benzeri bulunmayan mimari dokuyu oluşturuyor. Bu açı aynı zamanda Hıdırlık Tepesi boyunca devam ederken mezarlık alana kadar çeşitli yerlerden fotoğraf çekmek, resim yapmak için olanak tanıyor. Diğer bir seyir imkanı ise Tarihi Safranbolu saat kulesinin bulunduğu zirveden yapılabiliyor. Parke taş kaplı sokaklar aşılıp çıkılan yokuştan görülen manzarada yine aynı dokunun bu defa karşı yakası seyrediliyor. Çarşılar, evler camilerTarihi Safranbolu merkezi son yapılan düzenlemeyle yeni bir çehreye bürünmüş. Tarihi cami çevresi düzgün parke döşenmiş,oturma üniteleri, banklar ile süslenmişse de yeni kent mobilyaları eski kente uyum sağlayamamış, yani aşı tutmamış. Bu soğuk karşılamalı meydanın etrafı ise son yıllarda sayıları bir hayli artan ve ticari olduğu çok belli olan hediyelik eşya ve Safranbolu lokumcuların işgaline uğramış. Çarşıya doğru yönelirken hediyelik eşya dükkanları vitrin ve tezgahlarında sergiledikleri ev ve pencere maketleri ile renklenirken Safranbolu'ya ait olsun olmasın tüm hediyelik eşya, örtü ve bezlerin, bibloların satıldığı bir çarşı olmuş.Demirciler bir tarafta, hediyelik eşya dükkanları diğer tarafa uzanırken çarşı bir zamanların çalışarak yaşanan çarşısından çok satış yapılan turistik pazara dönmüş. Araç trafiğine kapalı parke sokaklarda yapılan yürüyüş sırasında Güneş saati, Kanyon, Cinci Hanı, 1796 yapım tarihi taşıyan İzzetpaşa camiyi geçerek çarşının sonuna Musalla mahallesine ulaşıyorsunuz. Bu bölümde boncuklarla süslü dekoratif bir saraç diğerlerine göre farklılık gösteriyor.Hüsnü Yıldırım 47 no lu dükkanın dekoru için yıllarca uğraşmış. Dünyanın her yerinden gelenlerin fotoğraf çekmeden geçemedikleri dükkanında, kendi imalatı keçe terlikler, çarıklar, deri fişeklik, kılıf, kemerler, Çerkezeğeri, halı heybeler, At koşumu, at dizgini, kırbaç, nazar boncukları, çanlar ve bert denilen el dikişi bel kemerleri satıyor. Kentte gezilecek yerlerin sayısı bir güne sığmayacak kadar fazla.Safranbolu da Hıdırlık Tepesi, Mezarlık,Kale, Hasandede Kayası, Şahbalı Tepesi Gümüş Tepesi, Hastane Altı ve Şelale, Küpçü Tepesi seyir tepeleri olarak gösteriliyor. Kaya Mezarları, Hacılarobası Köyü,Karakoyunlu Köyü, Üçbölük Köyü, Akören köyü, Gümüş tepesi höyüğü arkolojik alanları oluşturuyor. Harmanlar Gavur Meşeliği, Kirkille Çamlığı,Güleryik, Sarıçiçek Yaylası, Göl yaylası, Uluyayla ormanlar ve yaylalar olarak tanınıyor. Doğa yürüyüşleri ise Düzce Köyü Kanyonu, Tokatlı- Gümüş Deresi Boyu, Aşağı Tabakhane- Dereköy Değirmeni, Yukarı Tabakhane- Akpınar Sokak, Dere sokak- Akçasu Kaçak Camisi-Uzunkır, Gümüş-Dibanoz- Dışkale Altı, Misaki Milli-Kanlıkaya-Topçu Köprüsü- Akseki yolunda yapılıyor. İncekaya Su kemerleri, Konarı Gölü, Konarı Taşköprü Su Değirmeni, hafta sonları geziye açılan Tarihi Saat Kulesi ve son ayların gözde gezi yeri Bulak Mağarası diğer çekiçilikler olarak kendinden söz ettiriyor. Kapı tokmakları iki veya üç katlı olarak inşa edilen Safranbolu evlerinin bazıları "Gezi Evi" olarak ziyaret edilirken, bir kısmı pansiyon olarak hizmet veriyor. Tahta panjurlu evlerin pencereleri kadar salonlarındaki havuzları da hayranlık uyandırıyor. Tarih ve kültür hazinesi olan Anadolu'nun mimaridokusu içinde, yöresel Türk evlerinin kapı tokmakları ayrı bir özellik ve anlam taşıyor. Kullanım amaçlarınagöre şekillenmiş tokmaklar ev sahibinin varlığı hakkında bilgi verirken, Selçuklu ve Osmanlı dönemi demir işçiliğiyle de ilgi çekiyor. Konak ve evlerin kapılarında çoğu kez iki tür tokmak bulunuyor. Bunlardan tok ses çıkaran büyük olanını beyler kullanıyor ve dışardan gelenin erkek olduğunu haber vererek, içerdeki hanımların toparlanmaları için ikaz niteliğini taşıyor. Çalınan küçük tokmak ise gelenin veya içeri girmek isteyenin, bir kadın olduğunu haber veriyor ve erkeklerin avluyu boşaltmalarını sağlıyor. Çocuklar için bile bir tokmağı bulunan kapıların yanı sıra, iki tokmak arasına bağlanan ip "Şimdilik evde yokum!", tokmaktan aşağı sarkan ip ise "Evdeyim, kapıyı çalabilirsiniz..." anlamını taşıyor. Yuvarlak ayna üzerinde halkalar, gaga ağızlıklar, çengeller, hayvan başları ile hepsi ayrı bir sanat eseri olan kapı tokmaklarıyla, evleriyle ünlü tarihi ve turistik bir beldemiz.

Safranboluya nasıl gidilir?
İstanbul'dan çıkanlar Bolu'yu geçip Ankara-İstanbul karayolunun Gerede kesiminden ayrılarak Karabük'e gelen 82 km'lik yolu 8 km daha devam ederek Safranbolu'ya ulaşabilirler. İlçenin kuzeye doğru Bartın ili ve doğuya doğru Kastamonu bağlantıları, yine asfalt yollarla sağlanıyor. Tarihi kent içinde bulunan iki otoparka araç bırakarak gezinizi yürüyerek yapabilirsiniz. Safranbolu geziniz sonrasında Devrek'e gitmek isterseniz, Bartın ilini dolaşmanız gerekiyor. Bu bölüm, ormanlık alan içinden manzarası hoş bir asfalt yolla tamamlanıyor. Eğer turlar ile gitmek isterseniz size Arnika Tur , Tamzara Tur , Fest Travel tavisye edebiliriz.


Safranboluda ne yenir?
Safranbolu'nun çifte kavrulmuş, fıstıklı, kuş lokumu gibi küçük, fakat lezzetli safranlı lokumları mutlaka tadılmalı.Ama esas şöhretli olan "cevizli yaprak helvası". Metin Çakır'ın Safrantat veya Hilmi Rüzgâr'ın Özkan Pastanesi'nde küçük parçalar halinde hazırlanıp jelatine sarılan helvalar; kat kat görünüşü, boğazda gıcık yapmayan tadı ile çok lezzetli. Bıçakla kesilen helvaları, helva katlarınıneriyip yapışmaması için oda sıcaklığında muhafaza etmek gerekiyor. Helvaların çevizli ve fındıklı çeşiti bulunuyor. Safrantat: Tel no: 0(370)725 10 44 . Bir başka kat kat tatlı ise Safranbolu ve yöresinde sıkça görülen,bayramlarda her evde hamuru özel olarak açılıp, tepsi tepsi yapılan "ev baklavası". Safranbolu Karaüzümler Gezi Evi ise bahçesindeki kafede; gözleme, şiş, yufka böreği ve yayımdan oluşan bir menü sunuyor.Tel no: (0-370) 7251449 (Necmi Ünver) Yemek için "Turing Oteli" restoranını seçtiyseniz, yazın ağaçlar arasında şık ve temiz bir bahçe sizi bekliyor. Servis elemanları kibar. Kahverengi, beyaz masa örtüleri, dörderli masalar, taş döşeli yerler ve dekoratif tahta korkuluklarla çevrili bahçe çok şık. Yapılan müzik yayınında, Yaylı tambur ve utla çalınan klasik Türk Müziği eserleri, keyifle dinleniyor. Gezi için kış mevsimini seçenler kaloriferli otelin kocaman şömineli alt kat restoranında veya havuzlu salonda yemek yiyebiliyorlar.Yemeklere gelince... Domates ve sarımsak soslu karışık kızartmalar leziz, cacık kıvamında, salata sosları da çok iyi. Köfte,ızgara piliç közde biber, domates ve patates tavanın üstüne karışık meyve, sonunda kahve. Cezve yanınızda boşaltılıyor ve hepsi mükemmel. Gelelim sabah kahvaltısına... Kahvaltı, konağa girişte soldaki Havuzlu Salon'da veriliyor. Etrafı sedirlerle kaplı bakır sinilerden alçak masalar, ortada büyükçe havuz ve çeşmesinden akan suların sesi müthiş keyifli. Kapı girişinde bir koca TV, altına hayli düşük seviyede bir tezgâh ve üzerine kahvaltı çeşitleri. Elinize tabağı alıp namazda selamvaziyeti eğilerek yiyeceklerinizi seçiyor, sonra da bakır sinilerden oluşan masaların çecresine çömelir gibi oturup yemeye çalışıyorsunuz. Mideniz katlanıyor.Safranbolu'nun yöresel yemekleri arasında mantarlı su böreği, sini çöreği, şip şip, samsa tatlısı, safranlı aşure gibi bir çok değişik damak tadları bulunuyor.

Safranboluda konaklayabileceğiniz oteller/moteller
Safranbolu'da tarihi konakların ve evlerin çoğu restore edilerek, yöresel dekorlar eşliğinde turistlere konaklama sağlıyor.

Mehveş Hanım Konağı
Pasa Konagi / Gökçüoglu Konagi Otel Safranbolu
Hatice Hanım Konağı Otel Safranbolu
Gülevi Otel Safranbolu
Kadioğlu Şehzade Konağı Otel Safranbolu
Çeşmeli Konak Otel Safranbolu
Selvili Köşk Otel Safranbolu
Havuzlu Konak : Tel no: 0(370) 725 28 83
Şehzade Konakları : Tel no: 0(370) 712 56 57

İstanbul Polonezköy tatil yerleri


Polonezköy, yemyeşil çevresi ve birbirinden ilginç mimarisiyle yapılmış evleriyle, görenlerin ilgisini her zaman çekiyor.En büyük özelliği, Polonyalılar'ın işlettikleri pansiyon ve misafirlerine sundukları yemekleri. Yemyeşil doğanın içinde, sessiz ortamda önce yürüyüp gezip, ardından bu pansiyonlarda yemek yemek, gerçekten hafta sonları için bulunmaz bir nimet. Polonezköy, ulaşımın zorluğu nedeniyle ancak belli bir kesime hitap ediyordu. Ancak günümüzde yapılan yeni köprüler ve yollar, ulaşımı çok kolay hale getirdi. Pansiyon ve yemeklerin ünü yanında, at binme, doğa sporları yapma imkanı da eklenince, Polonezköy'e talep arttı.

Polonezköy'ün en büyük özelliği, İstanbul'un yanıbaşında olmasına rağmen, hala kalabilen yemyeşil doğası... Etrafını çevreleyen orman da eklenince, burası gelenleri büyülü bir atmosferde karşılıyor. Orman içinde yürümek, kros, koşu yapabilir, bisiklete binebilirsiniz. Gideceğiniz otel ve pansiyonların yüzme havuzlarından ve spor tesislerinden de faydalanabilirsiniz.Hafta sonu için hem şehre yakın hem de sakin bir yer arıyorsanız, Polenezköy bulunmaz fırsat...

Polonezköy'de konaklayabileceğiniz tesisler;

Berik Pansiyon & Restaurant (0216) 432 31 11
Club Adampol Dinlenme Tesisleri : (0216) 432 31 54-56
Fredi Pansiyon & Restaurant (0216) 432 30 47
Köyevi Pansiyon & Restaurant (0216) 432 32 38
Polonezköy Country Club (0216) 432 30 51 - 55
Yeji Dohoda Restaurant & Et Mangal (0216) 432 32 14

Polonezköye ulaşım ;

Anadolu yakasında oturanlar için sadece yarım saat. Avrupa yakasında oturanlar için Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü geçtikten sonra Kavacık çıkışından 12 km. uzaklıkta olan Polonezköy'e tabelaları izleyerek ulaşabilirsiniz.Polonezköy'e toplu ulaşım araçları ile ulaşım imkanı mevcut değildir !!!

Çıralı - Olimpos - Yanartaş tatil yerleri


Dünyanın en iyi plajlarından biri olan Olimpos sahili geniş ve uzun kumsalı, fıstık çamları, okaliptus ağaçları gölgesinde ekonomik tatil imkanı doğa ile başbaşa tatil imkanı veriyor...
Son yılların moda tatil yerinin lacivert berrak denizi bir yana, mitolojik hikayeleri ile Yanartaş, Olimpos antik kent kalıntıları, Ulupınar mesire yeri, çevre gezilerine meraklı olanlara sunduğu zengin ve alternatifli seçenekleri cazibesini daha da artırıyor.

Çıralı, gezginlerin yakın zamandaki keşiflerinden biri, ekonomik bütçe ile tatil yapmak isteyenlerin birinci tercihi. Köyde mütevazi pansiyonlar, ağaç evler, kamp olanakları elverişli olunca her yıl biraz daha gelişme gösteriyor. Marketler, barlar, kır lokantaları kumsal çardak barları, fast-food kafeler hızla açılıyor. Ayrıca kasap ve eczane Çıralıyı tercih edenlere hizmet veriyor. Sırtını Akdeniz'in manzarası doyulmaz güzellikteki Toros Dağlarına dayamış. Mitolojik öyküye sahip Olimpos, yöreyi kışın bile tatil yapılabilir şekilde koruyor. Musa Dağı ve Tahtalı Dağı en yakın görüş alanınız içinde göz okşayan siluetler sergiliyor. Anıtlaşmış biçimleri ile çınar ağaçları, Akdeniz'e özgü fıstık çamları, makiler, okaliptuslar teneffüs etmesi hoş kokulu bitki dokusunu oluşturuyor. Karaburun'dan başlayıp Olimpos'ta sona eren 3 km uzunluğundaki kumsal özgür biçimde denizden ve plajdan ücretsiz yararlanma imkanı sağlıyor.(Olimpos antik kent girişi ücretli) İsteyenler antik kent içinden geçerek denize ulaşan deltada denize giriyor, isteyenler kendilerini güneşe teslim edip kumsalın her hangi bir yerini tercih ediyorlar. Bir başka seçenek ise Çıralı Köyü sahiline günübirlik giriş ücreti ödeyip, araçları park ederek denizden yararlanmak. Birinci seçenekte bir avantaj derenin denize dökülmesi, zira denizde yüzüp Akdeniz'in binde 28 ya varan tuz oranı nedeniyle kavrulanlar, akabinde dağlardan gelen tertemiz kaynak sularla beslenen dereye girerek bir ölçüde duş yapar gibi tuzlu sudan arınıyorlar. Haliyle zakkumlarla bezeli sık bitki dokusu içinde antik kent duvarları ve kalıntıları seyrederek yüzmek isteyenlerle bu bölge, bilhassa hafta sonları daha fazla ilgi görüyor. Olimposta deniz dibinde de devam eden kumsal iklim ve alışkanlıklar nedeniyle Caretta caretta kaplumbağaların yumurta bırakmaya geldikleri sahillerden biri. Bu nedenle sahilde ateş yakmak yasak. Birkaç çardaklı kır lokantası haricinde bakirliğini sürdüren kumsalda kaplumbağa yumurta yuvaları metal kafeslerle belirlenip korunuyor. Işıklı büyük tesis ve çevre aydınlatmak için güçlü ışıklar olmayınca gece her yerden daha fazla yıldız görebiliyorsunuz, sessizlik alabildiğine fazla. Buna rağmen Ağustos böceği kuş korosu, uçan kuşların kanat sesleri gün içersinde sıkça duyulan ses efektleri olarak kentte olmadığınız konusunda ikna edici oluyor. Gün doğumu ise başlı başına bir şölen, seremoni, hatta doğum. Bu sahillerde coğrafi konum gereği güneş denizden doğuyor, dağların arkasında akşam üzeri kaybolurken batışını gören olmuyor. Stresten uzak ortamda tatil yapanlar, hemen hemen her yerde rastladıkları limon, portakal bahçeleri veya ağaçlı bölgelerde gövdelere kurulu hamaklarda yorgunluk atıyorlar. Yılın yorgunluğunu hamak keyfi ile atanlar nedeniyle yaz aylarında en çok satılan piknik malzemesi sıralamasında hamaklar ilk sırayı kapıyorlar. Hamak keyfine bir başka alternatif ise su kenarı veya ağaç gölgeli alanlarda yapılan ağaç sedirler, köşkler, taraçalar, halılar, kilimler ile kaplanıp yastıklarla oda rahatlığı sunuluyor. Buralara yerleşenler kısa süre sonra yıl boyunca TV de seyredip, basında okudukları sinir bozucu olayları unutup, temiz havaya teslim olarak gündüz gözü uyuma moduna geçiyorlar. Çevre gezilerine meraklı olanlar için Çıralıya komşu yakın koylar bulunuyor. Bunlar arasında Porto Ceneviz ve Sazak koyları en çok gidilenler arasında yer alıyor. Olimpos sahilinden 10.00 - 10.30 saatlerinde ücretli tekne turları ile gün boyu gezenler, sahillerde yüzüp doğa yürüyüşleri yapanlar, vücutlarında biriken toksinlerden kurtulup teknede verilen balık veya kanat, makarna, salata, karpuzdan oluşan tekne mönüsünü büyük iştahla yiyorlar. Dönüş ise 17.30 da yapılıyor.


Doğa yürüyüşlerine meraklı olanlar için iki seçenek bulunuyor. Birincisi Likya Yolu devamı olan 25 km lik Tekirovaya kadar uzanan araçlarında geçebileceği ağaçlı toprak parkur. İkinci alternatifte ise Çıralı sahiline 3 km kala araçlar park edilip dere atlanıyor, çam ve çınar ağaçları gölgeli orman içinde iki saatlik yürüyüş bu alanda yapılabiliyor. Bir çeşit saklıkent görünümlü güzergah içinde Ulupınardan gelen dere suyunun oluşturduğu küçük gölcüklerde yüzme imkanı da bulunuyor. Yola biraz daha devam edenler Antalya'nın buzdolabı sayılan Ulupınar Değirmen Restorana geliyorlar. Çıralıda gölgede 40 dereceyi bulan sıcaklara tezat Ulupınarda sıcaklık 25 derece oluyor bu nedenle Antalya'nın en soğuk yeri olarak bilinen doğal klimalı Değirmen Restorana gelenler yanlarına uzun kollu giyecekler alıyorlar.(Abartmıyorum, lokantanın battaniye servisi de var.) Kulakları sağır eden bir su sesi, ne yalan söyleyeyim kuş sesini bastırıyor, yine de ardıç kuşları seslerini duyurmak için avazları çıktığı kadar ötüyorlar. Dağlardan aşağı inen içilebilir lezzete, biraz kireçli pınar suları yanınızdan koşarcasına akıp ilerlerde antik köprü civarında bir yerlerde yer altına girip kayboluyor. Ağaç köşk ve sedirlere yerleşenler keyif düşkünü Romalıları çatlatırcasına yemeklerini yiyorlar. Rehavet çökenler ise bir de güzellik uykusu çekiyorlar. Tereyağında alabalık, ızgarada çipura, levrek veya et ızgara yiyenlerin yanı sıra, uzun sürede yendiği ve soğumaması için altında ateşle gelen çoban kavurma da tercih edilen yemekler arasında yer alıyor. Yörük kökenli bir ailenin kurduğu işletme olan Değirmen restoranda öyle özel bir spesiyalite yemek yok, başınızda bekleyen garson yok, niye uyuyorsun, kalk git artık gibi bakan da yok, hepsi saygılı, hizmette pervane oluyorlar, herkes kendi halinde kimi sevgilisi, kimi çoluk çocuk ailece ağaç gölgesi, serin hava, su sesi, temiz havanın keyfini çıkartıyor. Bir patates tava, bir gözleme, bir salata, bir bira, acıktıkça siparişleri yeniliyorsunuz. Masalar da var ama, yer sofrasında yemek yiyenler bir süre sonra mideleri katlanıp şişiyor, sırt üstü tuş oluyorlar!. Çıralıda tatil yapanların bir bölümü ise Kadir'in Yeri olarak bilinen ağaç evlere gidiyorlar. Burada son yılların gözde mekanlarından "Öküz Bar" ise, sabaha kadar ateş etrafında dans edip kızılderili gibi zıplayıp, dönenlerle dolup taşıyor.

Yanartaş;

Toprak altından çıkan gazların yanmasıyla burada çeşitli yerlerde devamlı alev görülür. Efsaneye göre bu, Belerefon tarafından öldürülen Kimera adlı canavarın dilidir. Anlatılanlara göre: Bir zamanlar Belerefon adlı yakışıklı bir delikanlı vardı. En büyük isteği Pegasus denen kanatlı ata binmekti. Ancak çok zordu bu ata binebilmek. Pegasus'u ne yapıp yapıp ele geçirmek isteyen delikanlı uğraşır, didinir, sonunda karşısına çıkan iyi yürekli bir yaşlının öğüdü ile Athena'nın Tapınağında bir gece uyur ve rüyasında tanrıçadan bir gem alır. Uyandıktan sonra atı arar, bulur ve altın gemi takarak üstüne atlar. Böylece gökler hakimi olur. Bir gün kaza ile kardeşini öldüren Belerefon çok üzülerek gurbete çıkar. Bir çok serüvenden sonra baş tarafı arslan, ortası keçi, kuyruğuda yılan olup ağızından alevler saçan Kimera canavarı ile karşılaşmak zorunda kalır. Yayını ve oklarını alarak uçan atına atlar, Kimera'nın bulunduğu yere gelir. Canavar üstünde uçan Belerefon ve Pegasus'a bir şey yapamaz. Delikanlıda onu oklayarak öldürür. Fakat canavarın ağızından çıkan alevi söndüremez. İşte bu alev yıllardan beri dağın yamacında hala yanmaktadır. Homer ve diğer ozanların eserlerinde sözünü ettikleri alev bu efsanedeki alevdir... Hikaye böyle, tepeye çıkmak ise biraz zahmetli aracı bıraktığınız yerden itibaren taşlarla işaretlenmiş dar patikadan yarım saatlik bir yürüyüşle bahsi geçen bölgeye ulaşıyorsunuz Yazın Beyoğlu Caddesi gibi kalabalık olan yolu akşam serinliğinde çıkanlar olduğu gibi, aynı yere mehtaplı gecelerde çıkıp, çeşitli yerlerde yanan ateşi ay ışığı karanlıkta ayin gibi bir şölen seyredenlerde oluyor. Bir başka gezi yeri Phaselis antik kenti. Tarihte çevresinde bulunan çiçeklerin yoğun kokusu nedeniyle Parfüm Deposu olarak anılan Phaselis Roma İmparatoru Hadrianus'un kış aylarında tatil yeri olarak zamanını geçirdiği yer olarak da biliniyor. Bir liman kenti olan Phaselis Çıralı'nın doğusunda 20 dakikalık uzaklıkta yer alırken karadan ve denizden gelenlerle en fazla rağbet gören günü birlik mesire yeri olarak ziyaret ediliyor. (Giriş için ücret ödeniyor).Çıralının batısında yine 20 dakikada ulaşılan bir başka gezi yeri ise Adrasan (Çavuşköy) bulunuyor. Kendine has özelliklere sahip Adrasan Çıralı da tatil yapıp gezmeyi sevenlere bir başka seçenek oluyor.

Nasıl gidilir?

İstanbul'dan özel araçla yola çıkanlar için Bilecik, Kütahya, Afyon, Burdur güzergahı ile Antalya'ya geliniyor. Yolun Bilecik yaklaşım rampaları trafik açısında sollamaya elverişli değil. İstanbul'u Antalya'ya bağlayan bu güzergahın bu kadar yıl hala yapılmamış olması oldukça düşündürücü. Kütahya'yı çevre yolu ile geçip, Afyon kavşağına geldiğiniz zaman yolu da yarılamış oluyorsunuz. Bu nedenle yemek molaları burada veriliyor. Burdur sonrası yol satıcıları sağlı sollu sizi durdurup sat,ş yapmak için el sallıyorlar. Çeşitli yerlerde trafik radar ekipleri görev yapıyor, hatta profil maket trafik ekip otolarına da rastlanıyor. Burdur başarılı ağaçlandırma çalışmaları ile zevkli geçilirken yolun bundan sonrası daha sorunsuz ve Antalya'ya yakışır bir güzergahta yaklaşık bir saatlik sürede tamamlanıyor. Antalya Konyaaltı yolunu takip ederek Kemer, Phaselis geçiliyor, Çıralı yön tabelasından 7 km virajlı yoldan inerek köye ulaşılıyor. Köyden Antalya minibüsleri karşılıklı seferler yapıyorlar. Ayrıca dolunca kalkan minibüsler, Pazartesi Kemer, Cuma Kumluca da kurulan pazara gidenlere alış veriş için sefer yapıyor 3 saat bekleyip dönüyorlar. 19:00'a dek seferler sürüyor. Çıralı- Antalya arası 80 km asfalt yol.


Ne Yenir?

Olimpos sahilinde ve Çıralı yerleşim merkezinde sahil lokantaları, çardaklar, bahçeli fast-food türü cafeler hizmet veriyor. Mönüde balık tercih edenler Sahil Restoran'ın manzara farkını da ödüyorlar. Ulupınar'da yemek yiyenler ızgaralar, meze ve salatalar, gözlemeler ve kavun dondurması yiyebiliyor. Piknik imkanı olanlar soğuk sulara bıraktıkları kısa sürede doğal soğukluğa kavuşmuş olarak tüketiyorlar. Hobbit Evi'nde yemek yemek isteyenler otelde kalmasalar bile restoranda önceden verdikleri siparişleri hazırlatabiliyorlar. Restoran deniz ürünleri, alabalık, güveçte kalamar yahnisi, et çeşitleri, zeytinyağlıları ile tercih ediliyor. Tüm yemekler Kumluca'da kurulan renkli köy pazarındaki yöresel ürünlerden hazırlanıyor.

Bölgede konaklayabileceğiniz otel, motel, pansiyon ve apartlar;

Kadir'in Ağaç Evleri Tel:(0-242) 892 12 50 Olimpos / Antalya
Green Point : Kumsala yakın konaklama imkanı karavanlarda yapılıyor. Kamp alanında çadır kuruluyor. Tel: (0-242) 825 71 82
Emin Pansiyon : Ailelerin tercih ettiği klimalı odaları ile hizmet veriyor. Tel: (0-242) 825 71 55
Yasemin PansiyonTel: (0-242) 825 71 27
Oran Pansiyon Tel: (0-242) 825 71 34
Hobit Evi : (0-242) 825 73 14 -21Bölgede bulunan diğer uygun fiyatlı tesisler hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayın